Bu pislik yuvasına getirildiğimden beri kaç gün olmuştu? Artık sayamıyordum. Patronları hala beni çağırmamıştı ve kimi çağırdığına dair bilgi de alamıyordum. Birbirimizle konuşmamız kesinlikle yasaktı. Zen'in neler hissettiğini çok merak ediyordum.
En azından Tuğra iyi birisiydi. Muhabbeti de sarıyordu. Bazen sabaha kadar uyumadan sohbet ediyorduk. Ayrıca, durumumu ona anlatmıştım ve bizim evden topladıkları haplardan bir kısmını gizlice kullandığımız odaya saklamıştı. Tasarruflu bir şekilde kullanıyordum.
"Gerçekten de tatlı çocuksun." dedi Tuğra sol avcunu yanağına dayayıp. "Böyle düşünceli durduğunda yüzünün aldığı hali seviyorum."
Kaşlarımı çatıp ona baktım. Büyük bir odada herkes yanlarındaki adamlarla beraber yemek yiyordu. Her gün olduğu gibi.
"Yan masamızda sevgilim oturuyor." dedim. "Laflarına dikkat etmezsen boğazında çatal falan bulabilirsin. Biraz manyaktır."
Zen'e döndüğümde yemek yemek yerine kafasını masaya dayamış uyuyor olduğunu gördüm.
"Duyduğuma göre patron üç gündür üst üste onu çağırıyormuş." Tuğra yine sevimli ama pis sırıtışını yaptı ve pilavından bir kaşık aldı. "O kadar çok duruyormuş ki odada, yorgunluktan kendine gelemiyormuş."
"Bana bunları neden anlatıyorsun? Amına koyarım ha." dedim sinirli bir şekilde.
"Bence sevgilin seni artık unuttu. Takma sik bile daha çok tatmin ediyor olmalı."
Yumruğumu masaya vurdum. "Aptal aptal konuşma! Ağzını yüzünü sikerim! Sevgilim o benim, ne biçim konuşuyorsun?"
"Tamam ya sakin ol." dedi kıkırdarken. "Dalga geçiyorum."
"Geçme dalga falan."
"Hadi yemeğini ye. Yemek saati bitecek birazdan. Aç kalırsın."
"Canım istemiyor." dedim ve yüzümü masaya gömdüm. Tuğra'nın dediklerinden sonra iştahım kalmamıştı.
Biraz sonra adamın biri yemek odasına girdi. "On altı ve otuz sekiz numara. İkiniz birden çağırılıyorsunuz."
Normalde çağırılmaları gizli yapıyorlardı. İlk defa çağırıldığım için garip hissediyordum. Hele ki dilimdeki dövmeyle... Önceden olsa seve seve yapardım ama Zen'e ihanet etmek istemiyordum. Her ne kadar o defalarca o odaya gitmiş olsa da...
Otuz sekiz numara kim olabilir diye düşünerek ayağa kalktım ve bizi çağıran adamın yanına gittim. "Numaran?" dedi. Dilimi gösterdim.
"Otuz sekiz numara!" diye bağırdı adam. Ve Zen'in başını kaldırarak gözlerini ovuşturduğunu gördüm. Oflayarak yanıma geldi ve büyük bir hüzünle gözlerimin içine baktı. Sevgilimle beraber, tanımadığım bir kadını tatmin etmek zorundaydım.
Yol boyunca hiç konuşmadık. Kapılardan birinin önünde durduğumuzda adam kapıyı çaldı. İçerden gelen "Gelin!" sesiyle gülümsedi ve bize döndü.
"Uslu durun."
Odanın içinde kocaman bir yataktan başka bir şey yoktu. Bembeyaz bir nevresim serilmiş büyük yatağa dört kişi birden yan yana yatabilirdi. Patron yatağın üzerine uzanmış bizi bekliyordu. Altında siyah dantelli bir iç çamaşırı, üstünde ise sadece göğüs kısmındaki iki düğme kapatılmış ancak her an patlayabilirmiş gibi duran beyaz bir gömlek vardı. Yan bir şekilde yatarak bizi süzdü.
"Beni beklettiniz." dedi o erotik sesiyle. "Bekletilmeyi sevmem."
Bir şey demedik.
"Siz ikiniz, sevgiliymişsiniz. Doğru mu bu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sunshine Boy (boyxboy)
Short StoryBaby Powder'daki alternatif evrenin Güneş'i gerçekten rüyadaki gibi olsaydı...