Eve geri döndüğümüzde kapıyı Yılan açtı. Açar açmaz da Zen'in kafasına bir tane geçirdi.
"Lan gerizekalı herif on beş dakika sonra teslimat var sen nerelerde sürtüyorsun?"
"Gri'yle yürüyüşe çıktık."
Zen sanki biraz önce bana sarılıp ağlamıyormuş gibi yine eski donuk haline dönmüştü.
"Zaten zayıfsın, yürüye yürüye daha da zayıflayacaksın." diye söylendi Yılan. "Hadi düş önüme. Az vaktimiz kaldı zaten."
Zen bir şey demeden onun peşine takıldı. Giderken elini hafifçe omzuma değdirdiğinde kalp ritmimin bozulduğunu hissettim.
Böyleydim işte. Bana birazcık yakınlık ve sevgi gösteren herkese bağlanabiliyordum. Sevgi, hayatımda pek hissetmediğim bir şeydi. Buraya gelene kadar bir isme bile ihtiyacım olmamıştı. Sevilmeyen biriyle kimse arkadaş olmak istemiyordu. Adımı söyleyecek kimsem yoktu. Sadece yaramazlık yaptığımda farkıma varıyorlar, küfür ederek sesleniyorlardı. Yıllarca böyle yaşadıktan sonra şimdi kocaman bir ailemin ve benimle ilgilenen insanların olması içimi sıcacık bir duyguyla dolduruyordu.
Tek başıma eve girdim. Uzun bir süre uyuduğumdan hiç uykum gelmemişti. Ben de salonun bir köşesinde duran kitaplıktan herhangi bir kitap alıp okumaya başladım. Ancak daha ikinci sayfaya yeni geçmişken yanıma biri oturdu. Bu bana uyuşturucuyu veren çocuktu.
"Naber?" dedi sakince. Şaşkınlıkla bakakaldım. "Merak etme. Beni ispiyonladığın için sana kızmayacağım. Aslında, özür dilemeye geldim."
"Ah.. Önemli değil."
Cidden mi? Önemli değil miydi gerçekten?
"Kibar olmaya çalışma." dedi. "Bu arada, eğer tekrar istersen her zaman bana sorabilirsin."
Eliyle omzuma yavaşça vurup gitti. Bugün omzumdan ne istiyorlardı?
Okuduğum kitap çok heyecanlıydı ve aşırı sarmıştı. O kadar kendimi kaptırmıştım ki Hilal odaya girip "Atıştırma zamanı!" diye bağırdığında çığlık atmamak için kendimi zor tuttum. Kendimi bildim bileli çok yemek yiyen biri olmamıştım. Bunun nedeni büyük ihtimal yurttayken zorbalar tarafından yemeğimin çalınmasıydı. O zamanlar yemeye yemeye, günde iki bardak suyla dayanmaya alışmıştım. Şu an da, en son ne zaman yediğimi hatırlamasam bile canım bir şey istemiyordu ama Hilal'in yaptığı bir şeyi yemek zorunda hissettim.
"Ye bakalım." dedi elime bir kase puding tutuştururken. "Kaburgaların o kadar çıkmış ki elimi atsam akciğerlerini sökebilirim."
Güldüm. "Sen kendine bak. Herhangi bir yerini tutsam kırılırsın diye korkuyorum. Kaç kilosun? Otuz falan mı?"
"Kırk iki." diyerek dil çıkartıp gitti. Nedense onunla daha çok vakit geçirdikçe hissettiğimin aşk olmadığını anlıyorum. Yine de onunla daha çok vakit geçirmek, onu daha çok tanımak istiyordum.
Pudingleri dağıtmayı bitirdikten sonra yanıma geldi. Onu ilk gördüğüm seferin aksine, elbise yerine kot pantolon ve tişört giymişti. Saçlarını toplamıştı ve makyajı da yoktu. Bu haliyle sadece saçını uzatmış şirin bir lise öğrencisi olan bir erkek gibiydi.
"Tarz değiştirmişsin." dedim.
"Ha, evet. Şu an böyle giyinmek geldi içimden."
Cevap vermedim ve bir süre orada öylece oturduk. Hilal kesinlikle aşık olunacak biri değildi. Gerçekten iyi biriydi ama aynı zamanda canı ne isterse onu yapıyordu. Çıkmaya başlasak bir gün sırf canı istedi diye beni terkedebilecek biriydi. Yine farketmeden onu izlediğimi anladığımda birden göz bebeklerinin büyüdüğünü gördüm. Hızla bana döndü.
"Pudingin dibine koyduğum kekten yedin mi?"
Yarım saattir elimde dolandırdığım kaseyi gösterdim. Sadece kaşığın ucuyla biraz puding yemiştim. Canım cidden hiçbir şey yemek istemiyordu.
"Oh, iyi." dedi. "Esrarlı kekti o. Herkes pudingin dibine onlardan koyduğumu bildiği için kullanmayanlar almıyor. Senin masum biri olduğunu unutmuşum pudingi alınca da aklıma gelmedi hiç. Yeseydin Zen beni öldürürdü."
"Zen mi?"
"İlk defa birini bu kadar koruduğunu görüyorum cidden. Aa bu arada, ideal tipin neydi senin? Ze- yani biri merak etmiş de. Sormaya utanıyormuş."
"Neden biri benim ideal tipimi merak etsin ki?"
"Hoşlanıyordur belki?"
"Haa... Şey, bilmem ki. Siyah saçlar, güzel bir yüz, perçemler, zayıf bir bel..." Gözlerimi kıstım. "Ve en önemlisi... Büyük göğüsler."
Hilal hayal kırıklığına uğramış gibi görünüyordu. "En sona kadar iyi gidiyordun."
Ah, karşımda kim olduğunu unutmuştum. "Kusura bakma!" diye bağırdım. "Küçük göğüsler de güzel tabii. Yani, hiç olmasa da olur. Sevmediğimden değil. Seviyorum. Hepsi çok güzel. Ama..."
"Tamam tamam iyice batırma." diyerek kalktı. "Kapı çaldı büyük ihtimal Zen ve Yılan'dır."
Sanırım onu kırmıştım. Veya durduk yere göğüslerden bahsetmeye başladım diye soğumuştu benden.
Tam olarak çıkaramıyordum cidden. Bu evdeki herkesin bir yaptığı diğerine uymuyordu. Düşüncelere dalmışken elimdeki pudingi yemeye başladım. Ve bir an ağzıma daha sert ve pürüzlü bir şey geldi. Aklım başka bir yerde olduğu için pek takmadım ve yemeye devam ettim. Zen gelip de elimden alana kadar.
O an aklım başıma geldi. Bir pudinge bir Zen'e baktım. Donuk yüzüne rağmen, şu an aşırı sinirli gözüken Zen'e.
Çok sıkıcı gidiyor ya tıkandım resmen..
Kafam güzelken sabahın 5inde bölüm atıyorum uyanınca bölümü tekrar düzenlerim belki wkdhsksns
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sunshine Boy (boyxboy)
Historia CortaBaby Powder'daki alternatif evrenin Güneş'i gerçekten rüyadaki gibi olsaydı...