1

21.4K 1K 1.7K
                                    

lütfen yeni başlayanlar bu ficin ilk ficim olduğunu ve iki yıl önce yazıldığını göz önünde bulundurarak, çok beklentiye girmeden okusun. ilk yazdığımda harika gelen ama şimdi okuyunca gülünç bulduğum bir sürü hatam var.

-

"Masa yirmi bire iki patates kızartması!"

Bütün vücudum sabahtan beri ayakta olmanın verdiği yorgunlukla sızlarken, mutfağa doğru bağırmıştım. Her an düşüp bayılacakmışım gibi hissediyordum. Başım mekânın gürültüsünden zonkluyor, gözlerim uykusuzluktan ağrıyordu. Mesaimin bitmesine yarım saat kalmıştı ve günün en yoğun saatleri olan gece vaktindeydik.

Sebilden su doldurup içerken ne kadar susadığımı fark etmiştim. Sabahtan beri başımı kaşıyacak vaktim bile olmamıştı. Terden alnıma yapışmış saçlarıma dokunup düzeltir gibi yapmış ve derin bir nefes alıp tekrar dışarı çıkmıştım. Her masa doluydu. Mekânda son ses çalan pop şarkı başımın zonklamasına sebep oluyordu. İnsanlar içki içip eğleniyordu. Bense dakikaları sayıyor, bir an önce yatağıma kavuşmanın hayalini kuruyordum.

Bir masanın kalktığını görüp boşları toplamaya başlamıştım. Ben elimdeki bulaşıklarla mutfağa giderken, Seokjin de hızlı adımlarla elindeki patates kızartmalarını götürüyordu. Mutfaktan çıktığımda duvara yaslanmış ve başımın ağrısıyla gözlerimi yummuştum. Tekrar açtığımda, yanımda Seokjin vardı. Kaşlarını çatarak "Başın ağrıyor değil mi?" diye sormuştu. Suratımı buruşturup "Sadece başım olsa iyi." diye cevap vermiştim. Seokjin derin bir nefes alıp yan taraftaki dolapları karıştırmaya başladı. İçinden bir ilaç paketi çıkarıp sebilden su doldurdu ve ikisini de bana uzattı.

"Kendine çok fazla yükleniyorsun Yoongi," demişti. "Bu kadar zorlama vücudunu."

Verdiği ilacı ağzıma atıp suyu içmiştim. Onun için söylemesi kolaydı ama ben buna mecburdum. Bazı günler sıfır uykuyla geçiyordu. Buna rağmen kazandığım para evimin giderlerini ve okul masraflarını karşılamaya anca yetiyordu. Böyle yaşamaya, bu düzene öylesine alışmıştım ki durup mutlu olup olmadığımı sorgulamıyordum bile.

Seokjin'in "Siktir," demesiyle kaşlarımı çattım.

"Ne oldu?"

Baktığı noktaya döndüğümde gördüğüm kişilerle kaşlarım çatılmıştı istemsizce.

Seokjin'in sevgilisi Namjoon, arkadaşlarıyla beraber gelmişti. Yanında oturan Jungkook'u görmüştüm. Jungkook'un karşısında oturan tanımadığım, siyah saçlı ve kahküllü bir kız vardı. Kızın yanında ise Park Jimin oturuyordu.

Tüm sinirlerimin gerilmesine engel olamamıştım. Onu ne zaman görsem böyle oluyordu. Normalde sakin olan ben, birden saldırganlaşıyordum. Ondan hiç hoşlanmıyordum ve bunun için çok haklı sebeplerim vardı.

Seokjin heyecanla bana dönüp "Namjoon geldi!" demişti. Elini saçlarına atıp düzeltir gibi yaptı. "Nasıl görünüyorum?"

"Merak etme, harika görünüyorsun." dedim. Gerçekten de öyleydi. Seokjin her zaman harika görünürdü. Karışmış kahverengi saçları ona apayrı bir hava katıyordu. Uzun bacaklarını saran kot pantolonu ve dar beyaz tişörtüyle çok yakışıklı görünüyordu. Bense onun görkemli fiziğinin yanında, küçücük boyumla ve terlemiş suratımla büzüşmüş bir fasulye gibi durduğuma emindim.

Seokjin "Ne yapıyor şu an?" diye sorduğunda tekrar onların masasına bakmıştım. Bir şeyler konuşuyorlardı, sonra Namjoon her ne dediyse herkesin bakışları bize dönmüştü.

Jimin'le göz göze geldiğimde tekrar kaşlarımı çatmıştım. Her zamanki alaycı ifadesinden ödün vermiyordu. Bu da bende suratını yumruklama isteği doğuruyordu.

love maze Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin