"Git de konuş onunla!" demişti Taehyung heyecanla. Olanları ona anlatmıştım ve beni Jimin'le konuşmam için darlıyordu.
"Yapamam diyorum."
"Hyung, bazen beni çıldırtıyorsun!" dedi sinirle. "Git öpüşün barışın işte!"
"Bilmiyorum," deyip ayağa kalkmış ve içeri gitmiştim. On dakika içinde yiyecek bir şeyler hazırlayıp salona geldiğimde Taehyung'un elinde benim telefonumla bir şeyler yaptığını görünce sinirle tepsiyi kenara bırakmıştım.
Yanına gidip telefonumu elinden çekince "Bana sonra teşekkür edersin hyung!" demişti neşeyle.
-
minyoongii: jimin
seninle konuşmam gerek
pjimin: ne hakkında
minyoongii: bizim kafenin arkasındaki parka gelebilir misin yarım saat içinde
pjimin: yoongi
bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum
minyoongii: son kez konuşalım ve sonra istersen bir daha seninle asla konuşmam
lütfen
pjimin: peki
tamam geliyorum
-
Taehyung'un bacağına tekme atıp "Ne yaptığını sanıyorsun sen?!" diye bağırmıştım. Jimin'le konuşmak beni korkutuyordu. Zaten iki kelimeyi doğru düzgün bir araya getiremeyen ben, onun karşısında daha da ezikleşip salaklaşıyordum adeta.
Taehyung ayağa kalkıp beni omuzlarımdan ittirerek odama yürütmüştü. "Hadi hyung, nazlanma artık da üstünü değiştir. Aşkını bekletmek istemezsin."
Homurdanarak odama geçmiştim. Jimin'e neler söyleyebileceğimi düşünürken giyecek bir şeyler arıyordum. Bir kot pantolonla siyah bir kazağı geçirmiştim üstüme. Montumu alıp, bana sırıtan Taehyung'a küfürler ederek son hız evden çıkmıştım.
Geceydi ve hava çok soğuktu. Kar yağmamasına rağmen kar havası vardı. Hızlı adımlarla yürürken kafamda söyleyeceklerimi toparlamaya çalışıyordum.
Buluşacağımız parka geldiğimde etrafa bakınmış, onun henüz gelmemiş olduğunu görüp banklardan birine oturmuştum. Saat geç olduğundan sabah burayı gürültüyle dolduran çocuklar yoktu. Sessizlik içinde beklerken bekledikçe daha da geriliyordum.
Ellerimi montumun cebine sokmuş, başımı öne eğmiş şekilde on dakika kadar beklemiştim sanırım. Görüş açıma ayakları girdiğinde başımı kaldırmıştım.
Üzerinde koyu gri, şişme bir mont vardı. Başına taktığı siyah berenin önünden sarı saçları alnına dökülüyor, uzamış kahkülleri gözlerinin önüne düşüyordu. Göğsümde uyurken saçlarıyla oynamayı özlemiştim. Sadece bir haftada kendini çok alıştırmıştı bana.
Yüzünde mimik oynamamasına rağmen gözlerindeki sorgulayan ifadeyi görebiliyordum. Tereddüt içinde, aynı zamanda meraklıydı. Birkaç saniye daha bana bakıp ardından bankta yanıma oturmuştu. Ellerini montunun cebinden çıkarıp önüne bakarken hiçbir şey söylemedi. Benim konuşmamı bekliyordu.
"Wheein'i üzmek istemediğini biliyorum." diye aklıma ilk geleni söylemiştim sadece. Ne diyebilirdim ki? Açık açık konuşmak istiyordum her şeyi.
Jimin biraz şaşırarak başını bana çevirmişti
"Nereden bilebilirsin bunu?"
"Jin Namjoon'un telefonundan mesajlarınızı okumuş, bana anlattı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love maze
Fanfictionlabirentte kaybolduk elimi tut birbirimizi kaybedemeyiz • yoonmin 140119