Cumartesiydi, insanlar arkadaşlarıyla içip eğleniyordu ve ben yine çalışıyordum elbette. Üç gün önce Namjoon'un ayağını kırmasının ardından Jin işten izin almıştı. Namjoon'un evinde kalıyordu. Apar topar gidişimizi patrona açıklamak zorunda kalmıştık. Neyse ki uzun süreli çalışanları olduğumuzdan anlayışla karşılamıştı.Soojin yarın yurda geri dönüyordu. Hâlâ ölü gibiydi, hastalığın etkisiyle sürekli yatağındaydı fakat aramızı düzeltmiştik.
Ve bugün, Wheein'le buluşacağım gündü. Bu yüzden gergin olmadığımı söylesem yalan olurdu. Uzun süredir bir kızla baş başa kalmıyordum. Neler hakkında konuşabileceğim, nasıl davranmam gerektiği hakkında pek bir fikrim yoktu.
Taehyung sabah saçlarımla uğraşırken beni yakalamıştı. Normalde tüm özensizliğiyle darmadağın duran kahküllerimi düzleştirirken görünce şaşırmıştı haliyle. Dalga geçme fırsatını bulunca kaçırmamıştı tabi.
"Süsleniyorsun bakıyorum Wheein için."
"Sus." desem de ben evden çıkana kadar çenesini asla kapatmamıştı.
Çıkış saatim geldiğinde Wheein kafeye gelmişti. Sarı bir elbise, siyah bir ceket ve beyaz ayakkabılar giymişti. Saçlarını at kuyruğu yapmıştı, elinde de bir el çantası tutuyordu. Gamzelerini göstererek gülümsüyordu. Ben de ona gülümsemiştim yanıma gelince.
"Selam Yoongi. Nasıl, yoğun muydu bugün?"
"Biraz evet. Hoş geldin gel şöyle, ben ceketimi alıp geleyim."
Wheein beni beklerken ceketimi almak için kasaya gittiğimde, tüm çalışanların bana sırıttığını farketmiştim. Feng sırtımı bile sıvazlamıştı. "Aslanım benim,"
Gözlerimi devirip bir an önce gitmek için hızla Wheein'in yanına yürüdüm. Beraber ana yola çıkıp taksi çevirdik. Klasik bir bara gelmiştik. Özellikle geçen seferki bara gitmemiştik, o kavgadan sonra pek de iyi bir fikir olmazdı bu zaten.
İçkilerimizi alıp arka arkaya olan masalardan birine oturmuştuk. İlk birkaç dakika havadan sudan, derslerin yoğunluğundan bahsetmiştik. Namjoon ve Wheein beraber ingilizce okuyordu. Bense mimarlık okuyordum.
"Okulun en iyisisin değil mi?"
Omuzlarımı silktim. "Bilmem,"
Aslında biliyordum, en iyiydim elbette.
"Hadi ama, Jimin'le senin birincilik için hep kapıştığını biliyorum."
Jimin'in adı geçince yine irite olmuştum. Gülmeye çalışarak "Öyle miymiş?" dedim. Wheein "Birbirinizden hoşlanmadığınızı biliyorum Yoongi." dedi. "Saklamaya çalışmana gerek yok."
"Evet, pek sevmeyiz birbirimizi."
"Ama Jimin'i herkes sever aslında, o da herkesi sever. Yanlış anlama sadece aranızdaki şeye anlam veremiyorum. Jimin'e sorduğumda belli bir problemin olmadığını, sadece senin hep ona gıcık davrandığını söylüyor."
Doğru söylüyordu, Jimin'i herkes severdi. Okulun en popüler çocuğuydu. Bunda yakışıklı olmasının yanı sıra sevecenliğinin de etkisi vardı. Herkesle çekinmeden konuşabilirdi. Biri yardım istediğinde elinden geleni yapardı. Onun hakkında kötü şeyler söyleyen insan yok denecek kadar azdı. Herkese bir şekilde yardımı dokunurdu çünkü. İnsanlar onun etrafındayken mutlu olurdu.
Bense her konuda ona tamamen zıttım işte. İnsanlardan mümkün olduğunca kaçardım. Benimle konuşmak istemezdi kimse. Sürekli görüştüğüm arkadaşlarım bir elin parmağını geçmezdi. Jimin'e bu yüzden sinir oluyordum evet. Ama tek nedeni bu değildi. Onun benden çaldığı şeylerin telafisi yoktu, üstelik yaptığının farkında bile değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love maze
Fanfictionlabirentte kaybolduk elimi tut birbirimizi kaybedemeyiz • yoonmin 140119