3.3

164 7 3
                                    

Burnu fındık ağzı kahve dediği şey aslında ta kendisiydi. Tam yanımda, başı omzumda harika görüntüsüyle yine benimleydi. Biraz morarmış olan göz altlarını saymazsak yine çok yakışıklıydı. O benim aşık olduğum adamdı, ilk günkü gibi. Onu ben bu hale getirmiştim. Emin olun ki neden, nasıl bu soruların çok fazla cevabı var ve hiç biri bende değil. Sadece onu kısa bir sürede ne kadar özlediğimi fark ettim. Bilmem kaç ayda benim hayatımın en üst noktasına gelmişti. Hatta benim hayatım olmuştu. Yaşadıklarımız diyorum mesela, bu mükemmel bir denk gelişti. Denk gelmek derken, biz ne yolda karşılaştık ne de bir mekanda. Biliyorsunuz işte o kadar kişi varken bana cevap vermesi. Çökmüş göz altlarına tekrar baktım. O gözleri öpmek varken ağlatmak mıydı yapmam gereken? Onu bırakıp çekip giderek o kadar yıpratmış olmalıydım ki gözüme bile bakmıyordu. Elimi çenesine götürüp yüzünü kaldırdım. Kirpikleri kusursuz bir düzende bana döndüğünde dudakları gözyaşlarıyla ıslanmıştı. Dudağının kenarına küçük bir öpücük bırakıp öylece bekledim. Hayır geri çekilmedim, o da çekilmedi. Ona bu kadar yakın olmayı çok özlemiştim. "Kaçabileceğini mi sandın? Öylece bitireceğini? Bir açıklamaya bile değmedim mi?" Dudaklarımdan geriye çekilip kurduğu cümleler gözümden yaşların gelmeye başlamasını sağladı. Elimde olsa bu kadar sevilesi birini bırakır mıydım? Giderken kalbimi ellerine bırakmayı zaten göze almıştım. Ülke değiştirsem ne olacaktı? Ayrı kaldığımız sürede o global bir sanatçıya dönüşmüştü. Resmen benim saç kestirerek attığım acıyı müziğine döküp çok başarılı olmuştu. Yine her yerde onu duyacak, görecektim. Ama Ais'in bilmediği tek bir şey vardı. O zarar görmesin diye ben kendime zarar verdim. Hayır, bileklerimi kesmedim. Onsuzluk benim için en büyük zarardı zaten. Bir süre sessiz kaldıktan sonra konuşmam gerektiğini fark ettim. "Kendimde cesaret bulamadım, bulamıyorum Sercan. Çözemeyeceğim ve hatta çözemeyeceğin o kadar çok sorunum var ki. Zorundaydım Sercan. Zorundayım." Tekrar gözlerini kapatıp ellerini kısacık kestirdiği saçlarına götürdü. Rastayken ne kadar da çok severdim onları.. Tam elimi saçlarına götürecekken bileğimi tuttu. Beni kendinden uzaklaştıracağını sansam da ayağa kalktı, elimden çekerek beni de kaldırdı. "Noluyor?" diye sorduğumda cevap bile vermeden beni uçağın çıkışına doğru sürüklemeye başlamıştı. Sercan önümde koşar gibi yürürken bende peşinden hızlı hızlı inmiştim. Sonunda dışarıdaydık, gitmem lazımdı ama uçağın kalkmasına daha vardı. Konuşup geri binerim diye düşünerek sorgulayan gözlerle Sercan'a baktım. "Ne mi oluyor? Bu siktiğimin yerinde ne mi oluyor? Aptal biri gibi davranarak beni çürütüyorsun. Canlı bir kadavraya dönüştürdüğün birine noluyor diye soruyorsun. Yüzsüz müsün? Taklit mi yapıyorsun Azra? Görmüyor musun noluyor Azra?" Bağırarak konuştuğu için çevredeki insanlar gözlerini bize dikmişti. Hayranlık duyan insanlar bile yanına gelmeye çekiniyorlardı. Eminim Sercan'ı hiç böyle görmemişlerdi. Yorgun, bitkin ve ne kadar kötü hissediyorsa onun yüz katı da sinirliydi. Haklıydı. Sustum. Ona her şeyi burda mı anlatacaktım konuşsam? Yeri değildi. Giderken anlatmalı ve siktir olup gitmeliydim hayatından. En büyük nefretim kendimeydi. "Sus Azra. Sus tamam mı? O ağzını açıp tek kelime bile etme. Ben değmem çünkü. Bana değmez. Geçirdiğimiz güzel günler bile resmen birer çöp." Son cümlesi beni resmen bitirmişti. Arkamı dönüp uçağın giriş kapısına yürüdüm. Gelmeyeceğine çok emindim ama koluma yapışan parmaklar beni yalancı çıkarttı.
"Hangi siktiğimin ülkesine gidersen git. Hep boynunds bir fısıltı, kulağında bir ses olacağım. Aklından hiç çıkmayacağım. Bu eziyete ihtiyacımız var mı Azra?" Kolumu çekip yürümeye devam ettiğimde ise hala konuşuyordu. Sadece canımızı daha fazla yaktığının farkında değildi.
"Bu uçak cehennemin dokuzuncu katına bile gitse beraber bineceğiz. Bana her şeyi anlatacaksın Azra. Biz bir bütünüz anladın mı? Elmayı bile ikiye bölsen kararır. Ayrı yaşayamayız Azra." Bu söyledikleriyle az öncekiler asla aynı kapıya çıkmıyordu. Ama sinirle söylediğinin farkındaydım. Ona dönüp sadece öptüm. Dünya dursun istedim, ama durmadı. Elleri belime sarıldı, kollarımı boynuna doladım ama zaman akıyordu. Uçak kalkmak üzereydi. Elini tutup oturacağımız yere doğru ilerledim. Kafasını omzuma koyup gözlerini tekrar kapattı. Elimi yüzüne koyup okşamaya başladım. Böylece benim yapmam gereken açıklama süreci ve yolculuğumuz başlamıştı.

İmkansızım | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin