Maçın devre arasında dışarı çıkıp kantinden bir şeyler almaya gittim fakat Seungmin gelmedi. Hyung'ların yanında kalacağını söyledi. Ve ben gidecekken,
"Çilekli süt alır mısın?" dedi.
"Alırım ama Hyung'ların yanından ayrılma." Kafasını aşağı yukarı salladı. Kapıdan çıkana kadar kafamın arkada kalması garipti tabiki ama neden olduğu konusunda pek fikrim de yoktu. Kantine gittim ve bir sprite bir tane de çilekli süt aldım. Kantindeki amca sevgiline mı? diye sormuştu. Niye çilekli sütü sadece kızlar mı içiyor dediğimde ise bana ters ters baktı. Daha süre vardı ve ben de bahçede dolaşmaya başladım. Tam yapmaya çalıştığım bir hareket üstünde beş dakika da olsa uğraşırken Jisung aradı,
Seungmin en son yanımızdaydı ama şu an basket sahasının içinde değil. Endişelenmiştim. Belki de beyni yeniden onlardan isteyecekti. Belki de bir köşede bayılıp kalacaktı.
Hyunjin orada mısın ?
Gidebileceği bir yer var mı okul içinde?
Herkesin gittiği yere ; A bloğun çatısına ya da müzik sınıflarının pratik odalarına gider.
Tamam, siz onu düşünmeyin maça odaklanın ben onu bulurum.
Onu bulmak için önce çatıdan başladım. B bloğu çok daha uzaktı. A bloğuna doğru gittim ve öğretmenler için olan asansöre bindim. ( Ne o klişe yapıp koşsa daha mı iyiydi. ) Son kata gelince asansör olmadığından yürümüştüm. Çatıya çıktım ve birisi var mı diye depoya bile baktım. Ne yazık ki yoktu. B bloğa doğru gittim. B blok olduğum yere uzak olduğu için gidene kadar su gibi olmuştum. Niye sanat sınıflarıyla spor salonları arasında bu kadar mesafe var anlamasam da sonunda oraya varmıştım. Pratik odalarına girdiğim zaman küçük (1.74 boyundaki küçük Seungmin) pembe bir şey duvarın kenarında oturuyordu. Yavaşça yanına gittim , yere oturdum ve yüzünü kapatan kollarını bol sweatshirt'ünden tutarak çektim. Seungmin'e doğru baktım. Sanki çok yalnızmış ve dünyası başına yıkılmış gibi bir hali vardı. Bu çocuk kendinde hep korunma isteği uyandırıyordu. Bir şeyler deme ihtiyacı hissettim.
"Seungmin-ah yalnız olmadığını biliyorsun değil mi?"
"Blmm." Ağzının içinde konuştuğunda tam mıncırmalıktı.
"Yanında Jisung da var Minho Hyung da Chan ve Woojin hyung da ,jeongin bile. Felix yeni gelmiş de olsa seni önemser biliyorsun, yanımda kimse yok diye düşünme."
"Ya sen? Hyung?" Biraz bekledi. "Bir şey söylemek zorunda değilsin zaten bir şey demezsen seni bir daha rahatsız etmeyeceğim."
"Ya Seungmin saçmalama tabiki de senin yanındayım. Yanında olmasam sana karşı böyle mi davranırdım?" Ona yaklaştım ve bitişiğine oturdum. kafamı ona yasladım.
"Omzun çok rahatmış, benim kucağım nasıldı."
"O şeyy ımm hatırlamıyorum."
"Hatırlatmamı ister misin ?" Yine Jisung'un kekleri, ben eminim hepsi onun suçu. Onu kucağıma doğru aldım.
"Seungmin biliyor musun üzgün olmazsan canın onlardan istemeyecek ve zamanla unutucak ama sen böyle olmaya devam edersen olmaz." Ayağa kalktı.
"Maça gidelim mi?" Ona beni kaldırması için elimi uzattım, tek seferde rahatlıkla kalkabilirdim. Zaten siyah kuşağım kalkamamam garip olurdu. Neden bunu yaptığımı bilmiyorum. Elimi tutmamıştı. Kırıldım, balık burcuyuz şurada yani ayıp.
"Kendin kalk." Çoktan ilerlemişti. Onun hemen arkasından sahaya girdik, kaybediyorlardı. Seungmin buna da üzülürse cidden çıldırabilirdim. Ama üzülmüş gibi durmuyor tersine tezahürat yapıyordu.
Minho hyung büyük ihtimalle onu gördükten sonra rahatlamış olacak ki temposunu arttırdı. Seungmin bana baktı, ona sadece gülerek cevap verdim. Bu haliyle yine masum Seungmin olmuştu. O eski haline dönse de peki bana ne oldu? Eski soğuk Hyunjin, Seungmin'e karşı gülüyordu. Garip. Bunu gidip bir Chan Hyung'a soracağım sanırım.
Psikolog gibi hyung varken başka kime sorabilirdim ki zaten?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'M ALİVE † Hyunmin
FanfictionLütfen bunu değil diğer ficleri okuyun... . . . Hyunjin onu her ne kadar sevmesede onu bu çukurda bırakdıkça daha da kötüleştiğini hissetti ve çukurdaki küçük salyangoza elini uzatmaya kalktı. . . . ! Bu hikayede Woojin olmasının sebebi çok eskide...