Şip-il

788 74 1
                                    

Hyunjin'in ağzından

Maç bitti ama kaybettiler. Biz Seungmin'le soyunma odasına gittik. Herkesin yüzü asıktı. Chan Hyung ise diğerlerini teselli ediyordu. Minho yine Jisung'a bağırmaya devam ediyordu ve Jisung'un pek umrunda gibi gözükmüyordu , anlayacağınız ortalık çok karışıktı. Seungmin konuşmaya başlayınca ona baktım.

"Bu akşam bize gelsenize hem biraz eğleniriz. Babamlar da yok zaten" Güzel fikirdi.

Woojin Hyung "tavuk varsa gelirim" dedi. Minho Hyung ise "Jisung varsa gelmem" dedi. Jisung'un bakışları hiç normal değildi. Seungmin dudağını büzüp "Ama lütfeeeen" dedi. Neden bu kadar sevimli? Chan Hyung'un bana sırıtarak baktığını fark edene kadar yüzümdeki gülümsemenin farkında değildim. Minho Hyung ikna olunca Chan hyung,

"Eve gidip duş falan alırız dokuz gibi sizdeyiz." dedi.
.
.
.
Kapı çalınca Seungmin kapıyı açmaya gitti. Jisung gelirse gelmem dediği halde ilk gelen kişi Minho hyung olmuştu. Seungmin içeri gelemeden kapı tekrar çaldı. Geri dönüp kapıyı açtı. Chan Hyung ve Woojin Hyung gelmişti.
Woojin Hyung tavuk sipariş etmediğinizi öğrenince kendisi sipariş etmeye karar verdi. Chan Hyung'a bugün kesin soracaktım. Fakat şuan zamanı değildi. Nereden aklıma geldi hiç bir fikrim yok ama babamı merak etmiştim. Uzun bir süre sonra ilk defa babamı merak etmiştim. Elim telefona kaydı. Rehbere girdim. Babamı aradım. Hemen açtı. Sesi şaşırmış gibi çıkıyordu.

"Baba, nasılsın?"

"İ-iyi. Bir sorun mu var, dünyanın sonu mu geldi , niye beni aradın?"

"Yok, merak ettim sadece."

"Sen nasılsın?"

" İyiyim okula gidip geliyorum işte sorun falan da çıkarmadım."

"Seungmin nasıl kötü davranmadın di mi?"  Son bir haftadır kimse ona benim kadar iyi davranmamıştı.

"Hm, o her zamanki gibi kendi arkadaşlarıyla takılıyor bir sorun yok."

Aklıma son bir haftada olan şeyler geldi.

"İyiyiz işte her zamanki gibi, Chan Hyung'lar falan geldi. Oturuyoruz. Neyse hoşçakal."

Telefonu direk kapattım. Ben ne yapıyordum? Kendine gel Hwang Hyunjin!

Son üç gündür ki bu Seungmin'le ilgilendikten sonrası oluyor. Garipleşmiştim, -babamı aramak ve ben- kelimeler bile birbirini itiyor o kadar saçma ki.

"Kimi aradın?" Seungmin'di.

"Babamı." Çok garip bakmıştı.

"Sen mi?"

"Ben aramadım o beni aradı."

"Kimi aradın diye sormuştum."

"Uff Seungmin ne fark eder, niye kurcalıyosun."

"Babam ne sordu?" O benim babam bir kere üf.

"Nasılsın, Seungmin nasıl, ne yapıyorsunuz? Oldu mu başımın belası?"

"Oldu."  Hafif sırıtmıştı. O kadar samimiydi
ki kendime engel olamadım, ben de sırıttım.

"İçeri geçelim mi?Kafasını salladı. Salona gittiğimizde tek gelmeyen Felix'ti o da son zamanlarda Changbin'den hoşlandığından aa pardon aşık olduğundan süslenmekle meşguldü.

Felix de geldiğinde Woojin Hyung'un Chan Hyung'a aegyo yaparak aldırdığı tavukları yiyorduk. Jeongin, velet işte ne dedi tahmin edin.

"Cesaret oyunu oynayalım mı?"

"Artık çamaşırlarımızın renklerini bile tahmin edebiliriz ama seni kırmayalım oynayalım." Seungmin-ah bu çocuğa karşı niye böylesin ki?

Yarım saat sonra tam düşünüyordum ben hiç soru sormayacak mıyım bana soru sorulmayacak mı diye? Bana geldi. Minho Hyung'a soracaktım, şüphelendiğim bir konu vardı. Bunu sordum.

"Jisung' la ilgili bir şey soracağım. Bir ihtimal ondan hoşlanıyor olabilir misin? Sadece şüphe."

"Onun neyini seveceğim her zamanki hislerim, nefret ve gıcıklık." Arkama doğru yaslanan Jisung'a baktım. Sanki tüm enerjisi Minho tarafından sömürülmüştü. Niye benim sincabımı üzdü ki?

Önceden olsa Jisung'u üzdüler diye Felix'e söylerdim. Ya da bende Seungmin'i üzerdim. Bunları yapmayacağım aklıma geldi.

Sen, ne ara bu kadar değiştin Hwang Hyunjin

I'M ALİVE † Hyunmin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin