3

290 29 4
                                    

yine kitapçının önündeyim. bir ihtimal seni görebilme umuduyla doldu kalbim, ayaklarım itaatsizce buraya getirdi beni.

etrafa bakınıyorum.

yoksun.

sorun etmiyorum. çünkü niyeyse içimde bir yerlerde seni tekrar görebileceğimi hissediyorum.

garip bir duygu bu.

elimdeki kitaba bakarken iç geçiriyorum. o gün bende aynı kitabı almıştım.

kapağında sadece mavi güller vardı. onu okumak için açtığımda burnuma harika bir koku dolmuştu.

hatırlıyorum.

demek ki o gün gözlerini kapatıp sayfaları çevirirken bu güzel sayfaları kokluyordun.

içinde bazı hikayeler vardı kitabın.

her hikaye için yazılmış ayrı edebi yazılar vardı. şiir gibiydi ama bir şiir olmak için fazla uzun ve gölgeliydi.

anlamak için birkaç kez okudum.

kim bilir belki de ikimiz de aynı sayfada kalmıştık şuan.

bilir misin; bilemem. lakin, ben sevdiğim kitapların arasına fotoğraf koyarım.

merak ediyordum; acaba sende bir şey koyuyor muydun kaldığın sayfaları kaybetmemek için?

gözlerim o sıra kitabın kapağına dalmış, fark etmedim neler olduğunu.

kendime geldiğimde geri gitmek için bedenimi döndürdüm. ama ayaklarım adım atmak için yeltendiğinde; olduğum yerde kalakaldım.

önümde, tekerlekli sandalyenle birlikte duruyordun. dizlerinin üzerinde sana bir kaç gün önce aldığım kitap vardı.

mavi güller.

ve bugün mavi bir tişört vardı üstünde. yüzün bir ay kadar parlaktı. saçların güneş ışığının altında mışıl mışıl uyuyordu.

sonra dudaklarına kaydı gözlerim.

yine o günkü gibiydi, kurumaya yüz tutmuş ince dudakların.

ama yine çok güzeldin.

gülümserken dizlerimi kırarak seninle boyumu eşitledim. böylelikle yukarıya bakmak zorunda kalmayacaktın.

hem buradan; daha net görebiliyordum seni.

kahve tonlu gözlerine bakarken, "merhaba," dedim.

çok geçmeden sende yerleştirdin yıldızları yanağına.
"merhaba bayım." dedin.

bu sefer gülmekten gözlerim kısıldı.

oysa biz yakın yaşlardaydık.

ama üstünde fazla durmadım. gözüm daha yakından gördüğüm kitabına takılırken, "bugün nasılsın?" diye soruyorum.

ellerin yine kucağında.

parmaklarınla çekingenlikle oynarken, "teşekkür ederim, iyiyim." diyorsun. "peki ya siz?"

"daha iyiyim," diyorum.

seni görüyorken iyi olmam bile imkansız geliyor.

aramızdaki sohbeti uzatmak istiyorum.

kalbim, seninle konuşmam için bana yalvarıyor.

"kitap.." diyorum. "beğendin mi?"

başını olumlu yönde sallarken üstte kalan saçların dalgalanıyor usulca.

"çok beğendim." diyorsun. "böyle bir kitabı sevmemek imkansız."

sonra midemde kelebekler ün salıyor, kalbimin çanları bir ölüm anına eşlik edermişçesine çalıyor.

"mutlu oldum," diyebiliyorum o an sadece.

nefesim daralıyor.

kendime geldiğimde, "hangi sayfada kaldın?" diye soruyorum.

lütfen aynı sayfada kalmış olalım.

şöyle bir düşünüyorsun.

"kırk iki."

hayal kırıklığına uğruyorum ister istemez kendi çapımda.

aynı sayfada değildik.

ben birkaç yaprak geride kalmıştım.

ama yine de yüzümdeki gülümsemeyi düşürmeden cevaplıyorum.

"demek öyle? bu harika."

aklımın orta yerine kırk ikinci sayfayı not ediyorum.

çünkü bir an önce seninle aynı sayfaya gelmek istiyorum.

ve o gün yanından ayrıldığımda köşedeki kütüphaneye uğruyorum.

sonra ayraç olarak kullandığım fotoğrafı kırk ikinci sayfaya yerleştiriyorum.

stars fall when you smile ' jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin