6

212 27 13
                                    

yolda ilerlerken mini bir market görüyorum. gideceğimiz yere az kalmasına rağmen buraya uğramam gerek.

seni markete doğru yönlendirirken, "ne oldu?" diye soruyorsun.

"burada bekle," diyerek cevap veriyorum. "almam gereken bir şey var."

başını sallayarak onaylıyorsun. sonra arkamdan bakarak markete girişimi izliyorsun.

yiyecek dolu rafları geçerken içeceklerin bulunduğu dolaba doğru yürüyorum.

işte.

üç şişe su alıyorum; ikisi sana, biri bana.

gün boyu gözlerim kuru dudaklarına kayarken anlamıştım. çok az su içiyor olmalıydın.

bu sağlığın için zararlıydı.

kasiyere parayı ödedikten sonra elimdeki poşetle oradan ayrılıyorum.

hâlâ beni bekliyorsun. gözün kapıda dolanırken bedenim giriyor görüş alanına, elimdeki poşete kayıyor gözlerin.

hafif bir gülümseme var yüzünde.

yanına doğru giderek diz çöküyorum ve poşetin içinden bir tane su alarak sana uzatıyorum.

dudakların neredeyse kabuk bağlamış.

"al," diyorum. "çok az su içiyor gibisin, dudakların kurumuş. neden böyle yapıyorsun? su içmen önemli."

gülümserken, "ah, unutmuşum. hep unutuyorum," diye cevap veriyorsun. "biri hatırlatmadıkça pek içmiyorum.."

sesin konuşmanın sonlarına doğru alçalıyor.

"bundan sonra ihmal etme," diyorum.

"etmeyeceğim."

sonra şişenin kapağını açıyorsun.

çok susamıştın, nefes almadan içtiğine yemin edebilirdim.

tüm şişeyi bitirdiğinde elinin tersiyle dudaklarına yer edinmiş su damlalarını siliyorsun.

dudaklarının vanilya renginden kiraza doğru çaldığını görüyorum.

kalbim hızlanırken gülüyorum. "iki şişe daha var. ikisini de içebilirsin, telaşlanma."

gülerek, "pekâlâ, teşekkür ederim," diyorsun.

sonra kısa kalan yolumuzu da tamamlayarak sana bahsettiğim yere ulaşıyoruz.

boş banklardan birine ilerliyorum.

ben otururken sende tekerlerinin frenini kapatıyorsun.

burası oldukça yüksek bir yer; aşağımızda göl uzanıyor. yeşil yapraklı ağaçlar gölün etrafını sarmış. çok ileride köprü ve binaların ucu gözüküyor.

sürekli yalnız hissettiğimde geldiğim yer burası. oysaki şuan yanımda sen varsın.

manzaraya doğru bakarken gözlerinin büyüdüğünü görüyorum. bedenin ileriye doğru biraz atılmış.

"woah!" diyorsun sesli bir şekilde.

sanırım oldukça şaşırdın.

"burayı daha önce hiç görmemiştim; harika."

verdiğin tepkiye gülerken, "bence de öyle," diyorum.

güneş batmaya dakikalar kala sessizce manzarayı izliyoruz.

bu süreçte aklıma seni gördüğüm ilk zaman geliyor.

nedense korktuğunu hisseder olmuştum. başını eğdiğin zaman gözlerimin önüne seriliyor. çekiniyordun sanki ama altında başka bir şeyler olmalıydı.

bir müddet düşünüyorum.

sonra istemsizce konuşurken buluyorum kendimi. sessizliği bozan ilk kişi benim.

"korkma," diyorum. "korkmana gerek yok. insanlar boş konuşur. tekerlekli sandalyede olmak senin suçun değil. eminim birçok kişi seninle bu yüzden dalga geçmiştir."

yüzüne bakıyorum. yan yana oturuyoruz.

"seni aşağılara itekleyerek canını acıtmıştır. birçok kötü söz bile söylemiş olabilir, kalbini kırmıştır. o gün kitapçıda seni korkutmak istemedim. özür dilerim. sadece neler hissettiğini anlıyorum. anlamakla da kalmıyor hissediyorum, güven bana. sen insan olamayacak kadar mükemmelsin. sen insan olamayacak kadar kusursuzsun. bu yüzden onların kirli cümleleri bilirim; yakar canını.."

konuşmaya devam ederken gözlerimiz birbirine kenetlenmişti adeta. yüzünde geçmiş anıların kırıntıları yer edinirken devam ettim:

"ama ben üzülmene izin vermeyeceğim. unutma jungkook," dedim.

"bedenin bu alete sıkışıp kalmış ve yürüyemiyor olabilirsin. ama sen kanatları olan bir meleksin."

gözlerinin içi titrer gibi oldu. sonra göz yaşların yanaklarından yavaşça süzüldü.

sadece birbirimize bakıyorduk.

çok şey ifade ediyordu bu gözler.

seni böyle görmeye dayanamıyordum. şuan benim yüzümden ağlıyordun oysa ben seni üzmek istemediğimi söylemiştim.

sana sarılmak için yeltendiğimde bir çift kol hızlıca sarıveriyor bedenimi.

anlayamıyorum ilk başta. sonra güzel kokan saçların burnumun ucuna değiveriyor.

göğsüme değen bedenin yüreğimi sıcacık yapıyor. gözlerim doluyor o sıra.

ağlamak istemiyorum; ama güzelliğin buna engel oluyor.

uzun bir müddet birbirimize sarılıyoruz.

ve o sırada güneş batıyor.

💧

stars fall when you smile ' jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin