güneş kızıllığıyla gökyüzünü boyarken sessizce oturuyoruz.gözyaşlarımın yanağımda kuruduğunu hissediyorum. sarılmak çok iyi gelmişti bana.
bilmem sana da öyle midir?
"güneş batarken kitap okumayı çok severim," diyorsun.
bu sefer sessizliği bozan kişi sensin. sana doğru bakıyorum. eline kitabı almışsın, henüz sayfaları açmadan vereceğim tepkiyi bekliyorsun.
kitabı gördüğümde gülümsüyorum. "güzel olmalı."
"hemde çok."
sonra sayfaları aralıyorsun. bir çiçek düşüveriyor kucağına.
şimdi anlıyorum, sayfaları kaybetmemek için oraya çiçek koyuyorsun.
bir müddet sessizce seni izliyorum. bir iki sayfa okuyorsun. sonra bende cebime koyduğum kitabı çıkarıyorum.
kaldığım sayfayı açıyorum.
amacım, sana eşlik etmek.
o günden sonra düzenli olarak kitabı okuduğum için kırk ikinci sayfayı geçeli bir hayli oluyor.
daha sonra okuduğum bölüm bitiyor. dudaklarımı aralayarak her bölümün başında verilen şiirimsi yazıyı okuyorum.
"bilmiyordu. sabah güneşinin ne denli saçlarına konduğunu, gözlerinin ne denli baktığını, evrenin kusursuz olduğunu, şeytanın melek ruhunu kıskandığını.."
devam ederken bir yandan da yüzüne bakıyorum, çok geçmeden bana doğru bakıyorsun. elimde okumakta olduğum kitabı gördüğünde duraksıyorsun.
artık ikimizde de aynı kitap olduğunu biliyorsun.
şaşırmış gibisin ama mutlusun da. kafam karışmış halde sana bakarken önündeki kitaba dönüyorsun, bende önümdeki sayfaya bakıyorum.
"bilmiyordu," diye söze başlıyorsun. "ne kadar değerli olduğunu, yaralı gönlüne sunulan kadehin ne denli acı olduğunu, yıldızların güzelliğiyle nasıl dile geldiğini, ruhunun ne denli mahkûm olduğunu, batan güneşin kirpiklerinde bıraktığı o eşsiz gölgenin nasıl olduğunu; bilmiyordu."
gözlerim fal taşı gibi büyüyor. zorda olsa kendimi sayfadan alabildiğimde sana dönüyorum.
sana aldığım çiçeği sayfaya yerleştiriyorsun.
sonra kendi kaldığım yere bakıyorum.
aynı sayfada kalmıştık. üstelik birbirimize o sayfayı okumuştuk.
inanamıyorum başlarda. çünkü en çok istediğim gözlerimizin aynanda, aynı satırlara değmesiydi.
"sayfana.." diyorum. "çiçek mi koyuyorsun?"
"evet," diyerek cevaplıyorsun. "kitabın sayfaları çiçek kokuyor oysa, ama ben yine de koyuyorum. farklı kokular bir arada bulununca güzel oluyor."
gülümsüyorsun.
yıldızlar yine yanaklarına düşüyor, parlıyor bir bir.
"kesinlikle. önceden bende çiçek koyardım lakin şimdi," elimdeki fotoğrafı yüzüne doğru sallıyorum. "fotoğraf koyuyorum."
elimdeki fotoğrafı alıyorsun. kısa bir süre baktıktan sonra, " bu sen misin?" diye soruyorsun.
gülüyorum. "evet. yanımdaki de.." parmağımı fotoğrafta elimi tutan kişiye doğru yönlendiriyorum. "büyükannem."
"öyle mi?" diyorsun. "çok güzel bir fotoğraf."
"evet, keşke büyükannem hâlâ hayatta olsaydı."
gülümseyen yüzün durgunlaşıyor. elini omzuma koyarken, "endişelenme," diyorsun. "eminim seni uzaktan da olsa izliyordur. ve eminim ki seni çokça seviyordur."
hafifçe gülümsüyorum.
"yanımda olduğun için teşekkür ederim, jungkook."
yüzün kızarıyor. elini omzumdan çekerken önüne dönüyor ve elini kucağında birleştirerek tekrar parmaklarınla oynamaya başlıyorsun.
"hayır.." diyorsun. sesin bir fısıltı gibi çıkıyor ama öyle ki yine de çok net bir şekilde duyuyorum seni.
"asıl ben minnettarım. yanımda olduğun için ve beni koruduğun için.."
kalbim yumuşuyor o sıra. yün yumağı gibi oluyorum. ılık bir esinti geçiyor yanaklarımızdan, saçların usulca hareket ediyor.
"her zaman burada olacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stars fall when you smile ' jikook
Short Storyölümlerini ve yaşamlarını birbirine adamış olan iki gencin hikayesi. "hâlâ acı çektiğini biliyorum, belki dindiremem ya da saramam onları ama izin ver; gülümsemeni koruyayım. çünkü sen güldüğünde, gökyüzündeki yıldızlar işte buraya, kalbimin en deri...