Yazar notu: beğendiyseniz oy vermeyi unutmayın!
Hatırlatma:
Komutan bana doğru bakıp "Selam vermeyecek misin?" Deyince utançtan yanaklarım kızardı ve ayağa kalkıp komutana doğru eğildim:
-Özür dilerim, h-hoşgeldiniz!
İkisi de gülümsedi. Komutan bana eliyle işaret ederek "önemli değil. Oturabilirsin" dedi. Tedirgin bir şekilde gülümsedim ve yavaşça yerime oturdum. İçten içe kendimi azarlıyordum: "Sen ne gerizekalı bir kızsın yahu! Komutana selam vermeyi nasıl unutursun?!".Komutan yemeği tatmadı bile. Sanırım aç değildi. Nedense bana bakıp duruyordu. Kalbim çok hızlı atıyordu. Sanki yerinden çıkacakmış gibi.. Kral tabağındaki son lokmayı da yedikten sonra yemek çubuklarını masaya bıraktı. Boğazını temizleyip asıl konuyu anlatmaya başladı:
Temmu:-Sizi güler yüzle karşıladım, sanki söyleyeceklerim güzel habermiş gibi.
Bunu derken o gülümseyen yüzü aniden düştü. Biz ise dikkatle onu dinliyorduk. Masaya gözünü dikip devam etti:
-Sarayda bana suikast düzenlemek istiyorlar. Bunu bana kimin söylediğini bilmeniz gerekmiyor ama bilgi doğru. Bundan emin olun. Beni koruyabilecek ve tek güvenebileceğim kişiler sizlersiniz! Çok uzatmayacağım. Şimdi söyleyin, var mısınız yok musunuz?
Komutanla aynı anda birbirimize baktık. Yüzündeki şaşkınlığı gizleyemiyordu. Sonra İmparator Temmu'ya baktım. Gözlerindeki endişeyi okuyabiliyordum. Sert ve kararlı bir şekilde "Varım!" Dedim. Benden 1 saniye farkla Komutan da "Varım!" Dedi.
Ben:-Kralım, saraydaki savunmayı güçlendirmeliyiz. Belkide suikast bir şaşırtmacadır. Belkide hiç beklemediğimiz biri dev bir orduyla saldıracak. Her an tetikte olup kimseye güvenmememiz gerek.
Sözlerim Kralı düşündürdü. Komutan beni destekledi:
-Aça doğru söylüyor efendim.
Kral onaylarmışçasına kafasını aşağı-yukarı salladı:
-Söylediklerinizi düşüneceğim. Şimdi gidebilirsiniz.
Ben, "Kendinize dikkat edin Kralım!" Deyip hafifce eğildim.
Komutan "Merak etmenize gerek yok efendim. Bu işin arkasındakini bulup ona gerekeni yapacağız!" Deyip kafasını eğdi. Biz Komutanla birlikte odadan çıktık. Hiç konuşmadan yanyana bir süre sarayın içinde yürüdük. Gün böyle geçmeyecekti. Karamsarlığı bir kenara bırakıp Komutana doğru döndüm ve gözlerinin içine bakarak: -Benimle kafamızın rahat edeceği bir yere gelmek ister misiniz?-Dedim. Sanırım bu onun hoşuna gitmişdi. Kafasını aşağıya eğip gülümsedi. Sonra kafasını kaldırıp bana doğru baktı ve "isterim" dedi. İkimizde güldük. "Beni takip edin" dedim ve atıma doğru gittim. Atlarımıza binip yola koyulduk. İşten kaytarmak herkes için eğlencelidir! Hem, Kral arada sırada böyle kaçamaklar yapmamıza izin veriyordu...
Ben önden, Komutan arkamdan geliyordu. Oraya vardığımızda Komutanın ağzı açık kalmıştı.K:-Woah! Çok güzel!
B:-Beğendiğinize sevindim.
K:-Neden burayı seçtin?
B:-Burası babamın bana dövüşmeyi öğrettiği yer.
K:-Hmm. Burası senin için çok önemli bir yer o zaman.
B:-Hadi gelin!
Hızlıca taş merdivenlerden yukarı çıktım. Karşımda her karesini avucumun içi gibi bildiğim o orman duruyordu. Duygulanmıştım. Komutan Akiyama Hiromitsu 2. Kez şaşırmıştı. Orman onu gerçekten büyülemişti.
K:-Aça.
B:-Hmm?
Bana yaklaşmaya başladı. Yoksa aklımdaki şeyi mi yapacaktı?
K:-Biraz Majesteleri hakkında konuşalım.
Ahh. Yanlış tahmin. Hem ben neden böyle şeyler düşünüyorum ki?!
B:-Tabii konuşalım.
Karşı karşıya olacak şekilde büyük bir taşın üzerine oturduk.
K:-Kral son günlerde sence de fazla garip davranmıyor mu?
B:-Bende öyle düşünüyorum. Bu suikast olayıyla bağdaştırmaya çalışıyorum ama iç sesim bana başka bir şeyler olduğunu söylüyor.
Hiromitsu derin bir iç çekip ayağını ayağının üzerine attı. Ellerini birleştirip uzaklara daldı. Birden "EĞİL!" diye bağırdı ve eğilmem için elini sırtıma koyup bastırdı. İkimizde eğildik. Arkamızdaki ağaca bir ok saplandı. Ok kolumu sıyırmıştı. Hiromitsu hemen kılıcını çıkadı. Ben hala olayın şokundan çıkmamıştım. Kolum pek ağrımasa da kanıyordu. Salak salak sağa sola bakıyordum. Sinirle bana "NE BEKLİYORSUN KATANANI ÇIKARSANA!" diye bağırdı. Korkmuştum açıkçası. Alınmanın vakti değildi. Hemen Katanamı çıkarıp sesleri dinlemeye başladım. Katanayı zor tutuyordum. Sağımızdaki çalılıklardan ses geldi birden. O sesi bende duydum ama niyeyse oraya yoğunlaşmadım. 6. Hissim bana orada bir şey olmadığını söylüyordu amma son anda arkamı döndüm ve tavşan olduğunu gördüm. Komutan derin bir nefes aldı. Nefesini veremeden arkadan tamamen siyah giyinmiş ve yüzü görünmeyen biri bize saldırmaya çalıştı. Kılıcını Hiromitsuya saplamadan önce kılıcımı onunkiyle çarpıştırdım. Komutan arkasını döndü ve adama tekme attı. Adam yere düştü. Takla atıp tekrar ayağa kalktı. Ben ağacın gövdesine atlayıp oradan adamın üzerine zıpladım. Bir süre kılıçlarımızı dövüştürdük. Hiromitsu adama kılıcı saplamak istiyordu ki adam tekme attı. Ama Hiromitsu çeviklik yapıp kenara çekildiği için tekmesi havada kalmıştı. Ben onun ayağından tutup havada yarım daire çizdirip yere atdım. Adam kılıcını yere düşürdü. Hemen onun kılıcını aldım. Hiromitsu kılıcını adamın göğüsüne dayayıp kalkmasına engel oldu:
K:-SÖYLE BİZDEN NE İSTİYORSUN?!
Adam:-(Yüksek kahkaha) sakin ol Abi. Benim, Takashi.
Takashi yüzündeki maskeyi çıkardı. Komutan kılıcı yavaşça geri çekti. Gözleri sinirden dolmuştu.
K:-Biz senle yollarımızı yıllar önce ayırdık. ŞİMDİ BENDEN NE İSTİYORSUN?!
Takashi:-(şerefsiz gülüşü)Sevgilin güzelmiş.
Hiromitsu çok sinirlendi. Onu hiç bu kadar sinirli görmemiştim. Kardeşi olduğu için sohbetlerine karışmak istemedim. Zaten ne diyeceğimi de bilmiyordum.
K:-DOĞRU KONUŞ SENİ ÖLDÜRÜRÜM!
T:-Sevgilinin kolunu yaraladığım için üzgünüm. Zîra onu yaralamak değil öldürmek istemiştim(Yüksek kahkaha).
Hiromitsu ona kılıcı saplayacaktı ki onun kolundan tuttum. Yüzüne yapmamasını söyleyen biraz masum bir bakış atdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Samurai: Katana in the Blood
Historical FictionSamuray bir Türk kızının Japon İmparatorluğunda yaşadığı maceralar. © Tüm hakları Sakuranın düştüğü toprağın altına saklıdır...