Yazar notu: Beğendiyseniz oy vermeyi unutmayın!
Hatırlatma:
T:-Sevgilinin kolunu yaraladığım için üzgünüm. Zîra onu yaralamak değil öldürmek istemiştim(Yüksek kahkaha).
Hiromitsu ona kılıcı saplayacaktı ki onun kolundan tuttum. Yüzüne yapmamasını söyleyen biraz masum bir bakış atdım.Onu durdurmayı başarmıştım. O yüzden ellerimi onun kolundan çektim. Kılıcı yavaşça Takashinin göğüsünden uzaklaştırdı. Takashi ayağa kalktı. Kılıcını almak için bana doğru uzandı ama Hiromitsu kolumdan tutup beni kendine doğru çeince kolum yaralı olduğu için kısık bir sesle inledim.
K:-Bu seferlik kılıcını ödünç alıyorum kardeşim. Görüşmemek üzere.
Takashi hiçbir şey demedi. Onun görüş açısından çıkana kadar bizi izlerken Hiromitsu beni çekiştirmeye devam ediyordu:
Ben:-ya bırak (inleme) kolum acıyor (inleme) duymuyor musun?
Atların yanına geldiğimizde kolumu nihayet bıraktı. Yaramın üstünü hafifçe ovalarken gözlerimi kısıp sinirli bir şekilde ona baktım. Bana kısa bir bakış atıp ata bindi. Hiçbirşey demeden ve arkasına bakmadan sadece bekliyordu.
Ben:-Neyi bekliyorsun? Ata çıkmama yardım etsene! Kolum çok acıyor.
K:-Biraz önce benim için savaşırken acımıyordu ama. Üstelik ne senli benli konuşuyorsun? Arkadaşın mıyım ben senin?!
Ben:- (Alaycı bir şekilde) Kolumu çekiştirdiğiniz için daha çok acıyor Komutan Hazretleri! Lütfen bana yardım etme lutfunda bulunur musunuz?!
Kısık bir sesle kıkırdadı. Bende kafamı başka yöne çevirip gülümsedim Kendini ciddileştirip aşağı indi. Ata çıkmama yardım etdi.
Ben:- Sayenizde kolum ölümcül bir şekilde ağrıyor Komutan hazretleri! Bana bu lutfu sunduğunuz için sonsuz teşekkürler!
K:- Çok konuşma! Daha fazla alay edersen kolunu tedavi etmeden sana ceza veririm. Ve bana Komutan hazretleri demeyi kes.
Ben yüzümü asıp ofladım. Bana neden sert davranmaya çalıştığını bilmiyorum. Hem yüz ifadesinden aslında böyle davranmak istemediği kolayca okunuyordu. Kendi atına bindikten sonra kafasını hafif arkaya çevirip "Atı kullana bilecek misin?" Deyince gerçekten benim için endişelendiğini anladım, amma yine de hayır demedim.
K:- Tamam. Gidelim o zaman.
Atını "Yah!" Diyerek şaha kaldırdı ve yola koyulduk. Hayatımda acıya hiç bu kadar yenik düştüğümü hatırlamıyorum. Bundan daha büyük yaralar aldım ki bu onların yanında bir çizik, yaralarıma rağmen rahatça haraket ede, dövüşe, hatta ağaca tırmana biliyordum.
B:- Daha ne kadar yol kaldı? Artık akşam oluyor. Ya Kralın bize ihtiyacı varsa?
K:- Onu bizi buraya getirmeden önce düşünecektin.
B:- Bana neden böyle davranıyorsunuz? Kardeşiniz gelmeden önce gayet mutluydunuz. Ne olduda bir anda nefretinizi bana kusmaya başladınız?
K:- Sanırım ceza almak istiyorsun. Sus ve saraya varana kadar da sesini çıkarma! Kolunun mikrop kapmasını ikimiz de istemeyiz değil mi?!
Dürüst olmak gerekirse, beni tehdit edişleri hoşuma gidiyordu, ama cidden anlamıyorum. Neden kendi öz kardeşine seni öldürüm dedi? Üstelik bunun sebebi Takashinin ona "Sevgilin güzelmiş!" Demesi. Ne yani, benim yüzümden onu gerçekten öldürecek miydi?! Ben onun sevgilisi bile değilim! Off kafam çok karıştı. Düşünmekten yoruldum.
Saraya vardığımızda komutanın emriyle kapılar açıldı. İçeri girdikten sonra atlarımızı askerlere verdik. Hiromitsu yanındaki askere sordu:
-Kral bizi sordu mu?
Asker:-Hayır efendim.
Kafasıyla onayladı ve yürümeye başladı. Ben arkasından gitmedim. Farklı bir yöne doğru gittiğimi görünce:
-Gelmiyor musun?- dedi.
B:-Nereye gidiyoruz?
K:-Kolunu unuttun sanırım.
Ben hemen yönümü değiştirip onu takip etmeye başladım. Beni ilaç bitkilerinin saklandığı odaya getirdi. Dev kapların içini karıştırıp birşeyler arıyordu.
K:- Otur.
B:- Ne? Ha tamam.
Solumdaki masanın sandalyelerinden birini aldım ve yüzüm Hiromitsuya doğru olacak şekilde oturdum. Birkaç otu alıp bıçakla doğramaya başladı. Bir kapta balla ve bir kaç yağla karıştırıp ocağın üzerinde buğlayarak 5-6 dakika karıştırdı. Hazır olduktan sonra son kez bir kaç şey katıp yanıma geldi. O da bir sandalye aldı ve yanıma oturdu.
K:- Dokunabilir miyim?
Kafamı aşağı-yukarı sallayarak onayladım. Yaramı görebilmek için masanın üstündeki makası aldı ve kıyafetimin kolunu yarıya kadar dikkatlice kesti. Elini yaramda yavaş yavaş gezdirdi. Yarama biraz bastırdığı için duymayacağı bir sesle inledim. Ama duydu. Kısık bir sesle özür diledi. Yaptığı ilaç kasesini eline alıp dikkatli bir şekilde koluma sürdü. Acısada sesimi çıkarmadım. Ona bakmak istiyordum ama bu konuda fazla utangaçtım. En son çocukluk aşkım tarafından reddedildiğimde çok üzülmüştüm ve aşka küsmüştüm. Sonra kalbime karşı gelemedim. Kafamı yavaşça ona doğru çevirdim. Ona baktığımı görüyordu ama bana bakmıyordu. Tam kafamı çevirecekken gözlerimin içine baktı. Herzamankinden çok farklıydı. Yoksa, hislerim karşılıklı mıydı? "Ne yapıyorum ben?" Dedim kendi kendime. Gözlerimi kaçırdım. Boğazını temizledi ve eline temiz bir kumaş parçası alıp koluma sardı. Aslında her şey bugün olmamıştı. Bundan önceki günlerde de hep bana bakıyor, beni soruyor, benimle ilgileniyordu. Ondan itiraf alıncayadek kesin bir şey söylemek imkansızdı. Bu yüzden düşünmeyi bir kenara bırakıp sandalyeden kalktım. Ona doğru eğilerek:
-Çok teşekkür ederim.-dedim.
Kafasını onaylarmışçasına salladı. Ben odadan çıkarken "Dur!" Dedi. Sandalyeden ayağa kalkıp bana doğru yaklaştı:
K:-Takashiden korkmana gerek yok. O iyi bir dövüşçü değil. En azından senden iyi değil ve bana buraya gelirken sorduğun şey:
B:-Anlatmak zorunda değilsiniz-sözünü kestim.
K:-O zaman şu kadarını bil: O kötü biri. Ondan uzak dur. Mümkün olduğunca bulaşma.
B:-Peki efendim- deyip kafamı eğdim.
-Size birşey sorabilirmiyim?
K:-Evet?
B:-Siz her zaman Kralın uzağında otururdunuz. Neden bu gün onun yanında oturdunuz?
K:-Yalan söylesem anlayacaksın değil mi?
Güldüm. O da güldü.
K:-Kral sana söylemese de önemli şeyler konuşacağını bana söylemişti. O yüzden yakınında oturmak istedim.
B:-Anladım efendim.
K:- Bu arada eğer istersen...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Samurai: Katana in the Blood
Ficção HistóricaSamuray bir Türk kızının Japon İmparatorluğunda yaşadığı maceralar. © Tüm hakları Sakuranın düştüğü toprağın altına saklıdır...