Bölüm 2

46 4 0
                                    

Arel'le birlikte tam yarım saattir kafede oturuyorduk. Bana kısaca hayatını anlatmıştı. Benden 1 yaş büyüktü yani 17 yaşındaydı. Kitap okumayı seven, sıkılınca şiir yazan, annesiyle birlikte izmirde huzurlu bir şekilde yaşarken annesinin pastanesinin batması üzerine Ankara'daki teyzesinin yanına taşınmış, küçük yaşta babasını kaybetmiş, duygusal, komik, yakışıklı bir çocuktu işte. Ayrıca bir de büyük hotellerdeki davetlerde piyano çalıp şarkı söyleyerek annesine destek oluyordu.

Ben de ona hayatımı anlattım. Şiir ve kitap okumayı sevdiğimden, arkadaşlarımdan, Uras'tan, yaz tatilinde ne kadar sıkıldığımdan, evin yanındaki parkta koşu yaptığımdan bahsettim. Ayrıca ben de piyano çalıyordum ama sesim pek iyi değildi. Onun yerine resim çiziyordum. Arel'le aramızda bir sürü ortak yön vardı. Saçlarımız ve gözlerimiz aynı renkti. Boylarımız yakın sayılırdı. Onu sevmiştim. Yanlış anlamayın hee arkadaş olarak. Yoksa ben Uras'tan başkasına bakmazdım. Uras benim ilk aşkımdı.

Çok koyu bir muhabbete dalmıştık ki benim popomun altındaki telefon titredi. Her zamanki gibi yerimden zıplarken Arel kahakayı patlattı. Bende yalandan ona kızdım ve telefona baktım. Uras'tan tam 9 mesaj vardı ve 3 kere aramıştı. Şimdi tekrar arıyordu. Açmakla açmamak arasında kalırken gözüm Arel' takıldı.

Bana değil de elimdeki telefona bakıyordu. Ama görmek için üzerime doğru eğilmişti ve yüzlerimiz çok yakındı. Şaşkınlıkla dudaklarım aralanmıştı. Gözleri yavaşça telefondan dudaklarıma kayarken nefesimi tuttum.

Nasıl beni bu kadar etkileyebiliyordu. Dudaklarımdan yukarıya yavaşça çıkarken ela gözleri ela gözlerimi bulmuştu. Bana biraz daha yaklaştı. Kalbimin sesini duyduğuna emidim. Gözlerimi kapattım ve bekledim. Nefesini dudaklarımda hissedebiliyordum ve bu içimi gıdıklıyordu. Bana asır gibi gelen bir süreden sonra cesaretimi toplayıp gözlerimi açtım.

Dudakları dudaklarıma bir santimetre mesafedeyken ve onun nefesi benim aralık dudaklarımdan giriyorken o da gözlerini sıkıca yummuştu. Öylece onu izledim. Yüzü o kadar düzgündü ki... Dayanamayıp elimi yüzüne değdirdim. Yanakları pürüzsüzdü ve yumuşacıktı. Kaşlarını çattı ve dudaklarını araladı. Ayrılınca pişman olacaktım ama şu an içimden onu deli gibi öpmek geliyordu. Dudakları o kadar güzeldi ki.

Ona yaklaştım. Dudaklarımız artık birbirine hafifçe değiyordu. "Gözlerini niye kapattın, lütfen açar mısın?" diye fısıldadım. Dudaklarımı oynattığımda onunkilere sürtünmüştü. Kafasını hafifçe iki yana sallarken diğer elimi de yüzüne koydum. Suratı ellerimin arasında o kadar düzgün duruyordu ki...

Ben iki elimi onun yüzüne koyunca o da elini kaldırıp yanağımı okşadı. "Lütfen gözlerini aç." diye inledim. O gözleri görmek istiyordum. Ama o dudakları bana değerken "Yapamam." dedi. Üzüntüyle gözlerimi kapattım. "Niye?" diye sorarken parmaklarımı yanağından dudaklarına indirdim. Dudakları çok sıcaktı ve aralıktı. Kafasını ani bir hareketle oynatıp dudağımın tam yanına küçük bir öpücük bıraktı.

Ve kafasını geri çekti. Gözlerimi yavaşça açtım ve yüzüne baktım. Gözlerini benden kaçırdı. "Nedenini boşver." dedi. Utançla başımı salladım ve kafamı öne eğdim. Ben o utanınca kızaran kitap kahramanlarına benzemem. Utanınca başımı öne eğerim, gözlerimi kaçırırım ya da yüzümü saklarım.

Hala olayın şokunu atlatamadığım için gözlerim açılmıştı. "Peki." dedim üzüntüyle. Sonra sessizlik. Uzun bir sessizlik. İkimizde birbirimize bakamıyorduk. Onu öpmek istediğime inanamıyordum. Uras'ı nasıl unutmuştum. Ben kesinlikle Uras'ı seviyordum. Ama şöyle de bir gerçek vardı, o bana böyle yaklaştığında benim kalbim böle atmıyordu ya da midem kasılmıyordu.

Bu düşünceyle yüzümü buruşturuken kahvemden bir yudum daha aldım. Arel yüzümü buruşturduğumu görünce "Kahveyi mi beğenmedin?" diye sordu. Benimle konuşmasına şaşırarak ona baktım. Kaşları merakla yukarı kalkmıştı. "Hayır, tam aksine, tadı çok güzel." dedim.

O anda masadaki telefon titremeye başladı. Ben yine yerimden zıpladım. Ama Arel bu sefer kahkaha atmadı, hafifçe gülümsedi. Ben telefona baktım, arayan Uras'tı. Arel bana "Cevaplayacak mısın?" diye sordu. "Bilmiyorum." dedim dürüstçe. "Bence cevaplamalısın"dedi. Elimi telefona uzattım ve yeşil yuvarlağı yana kaydırdım.

+ Ne var Uras?

- Nerdesin Çisel?

+ Sana ne? Sen git Yeliz'e sor!

- Çisel hemen o kafeden çıkıyorsun! Ve eve gidiyorsun. Bu konuyu sonra konuşuruz!

Kafede olduğumu nereden bildiğine çok şaşırdım. Hatta Arel gözlerini bana dikti. Ama bozuntuya vermeyecektim. O alayla konuşuyordu ben de öyle yapabilirdim.

+ Kes sesini Uras! Ayrıca da kahvelerimiz bitmedi eve falan da gitmiyorum!

- Siktirtme kahveni Çisel! Bak sana yemin ediyorum hemen oradan çıkmazsan oraya gelirim ve o yanındaki şerefsizi bir güzel benzetirim! Hemen eve gidiyorsun!

Daha fazla dayanamayıp telefonu kapattım. Arel bana merakla bakıyordu. Ona saat,n geç olduğunu söyledim. Telefonumu masada bırakarak tuvalete gittim. Arel de bu arada hesabı halledecekti. Banyoya gidince aynada yüzüme baktım. Allah aşkına Uras burada olduğumu ve Arel'i nerden biliyordu? Peki asıl bizim o duruşumuzu biliyor muydu? Onu nerdeyse öpecek olduğumu üstelik bunu yapmayı çok istediğimi?

Korkudan elim ayağım titriyordu...

ÇileHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin