Görev dağılımı yaptık ve herkes yıkılmış binaya girip bize lazım olan eşyaları toplayacaktı. Paramparça olan enkaza girdiğimde acil durum butonunu orada bulmuştum ama butona bastığımda çalışmadığını gördüm. Bunu arkadaşlarıma söylememeliydim. Hepimiz yaralı ve çok yorgunduk ama sığınacak bir yerimizin olması için bunları yapmak zorundaydık.
Yataklardan aldığımız çarşaflarla ve enkazdan topladığımız demirlerle büyük bir çadır yaptık. O gece ilk kez arkadaşlarımla konuşabileceğim bir ortam olmuştu. Auora'ya silahların yerini nasıl öğrendiğini sordum. O da eğitmenlerden biriyle ilişkisinin olduğunu, her gün onun için farklı makyajlar yaptığını söyledi. İlişki yaşadığı eğitmeni benim öldürdüğüm eğitmen olduğunu da söyledi...
Ona kızamadım. O da bana. Eğer bunu yapmasaydık şuan hiç birimiz hayatta olamazdık belki de. Herkes birbirinin hayatını kurtardı. Ama ben uzaylılar tarafından ele geçirilip, bizi parçalamaya programlanan mavi gözlü Otis'i kurtaramadım.
Ertesi gün olduğunda buradan gitmek için herkes benim gözlerimin içine bakıyordu. Ne ara lider ben oldum anlamadım ama buradan nasıl gideceğimize dair en ufak bir fikrim yoktu. Pilotlarımız paramparça olmuştu ve uzay gemimizden geriye sadece parçaları kalmıştı. Yiyeceklerimizin yarısından fazlası mundar olduğu için de ileride bu çok büyük sıkıntılara yol açacaktı.
132. GÜN
Tüm gün boyunca aynı yerde ve bir arada olduğumuz için gün geçtikçe hepimizin psikolojisi bozuluyordu. Herkes her şeyin daha fazlasını istiyordu. Acil durum butonu tek kurtuluştu ama o da işe yaramadığına göre artık dünya ile bağlantımız tam anlamıyla kopmuştu. Bu koca kızıl gezegende sekiz kişiden başka hiçbir şey yoktu. Ya da biz öyle sanıyorduk.
139. GÜN
Bina yerle bir olduğundan beri hiç cam yağmuru olmamasına şaşırıyordum. Tek tesellim oydu. Yiyeceklerimiz çok azaldı. Bu gece diğer gecelerden daha farklı, her zamankinden çok daha sıcak. Ne bir esinti ne de bir soğukluk var. Normalde titreyerek uyumaya çalışıyoruz ama bu gece sıcaktan uyuyamıyoruz. Aramızda olanları konuşurken dışarıdan sesler gelmeye başladı. Bu sesleri hatırlıyorum. Bunlar onlardı! Fakat yanımıza gelmek istiyorlar ama gelmelerini engelleyen bir şey vardı sanki. Kafamı kaldırıp çarşafın ardından baktığımda bunlar daha önceden gördüğüm gri renkli uzaylılara benzemiyordu. Bunlar kırmızı kürklü ve altı ayaklıydı. Hepimiz çok korkuyorduk. Çünkü yaratıkların çığlıkları çok şiddetliydi. Gözleri yoktu. Matt kafasını, çadırın üstüne koyduğumuz fenere çarptı ve fener yere düşüp kırıldı. Işıksız kaldık işte tam da o anda yaratıklar çadırımıza doğru saldırıya geçti. Evet bu yaratıkların tek zayıf noktaları ışıktı ve biz de ışıksız kalınca onlara harika bir yem olmuştuk! Matt o anki korkuyla çarşafı parçalayıp, oksijen maskesini almadan dışarı koşmaya başladı ve koşmasıyla birlikte tam yedi tane yaratık onu paramparça etti. O görüntüyü hafızamdan atmalıydım ve geriye kalan en yakın arkadaşlarımı, Ben ve Aurora'yı korumalıydım. Acil durum butonunun ışığı olduğu aklıma geldi ve aceleyle onun ışığını açtım. Geceyi nöbetleşerek geçirdik ve hava aydınlandığında yaratıkların hepsi gitmişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOLONI PROJESI
Ciencia Ficción250 günlük zorlu eğitimin ardından bir daha Dünya'ya dönmemek üzere Mars'a, ilk insan kolonisini oluşturmak için gidiyorsunuz. Bu kızıl gezegende her an her şey olabilir. Çünkü hiçbir şey göründüğü gibi değil!