İyi Okumalar...
🐳Kyungsoo kamarasına girince yatağa oturdu, geçirdiği günü düşünmeye ve zihninde yeniden yaşatmaya başladı. Öyle mutlu hissediyordu ki, içinden şarkı söylemek geliyordu. Aşk... ne kadar güzel bir şeydi. Bütün dileği, bir gün Kai’nin de onu kendisininki kadar derin bir sevgiyle sevmesiydi. Ama bu mümkün değildi, bu yüzden Kai’nin uzun ve mutlu bir hayat sürmesini, onu kendisi gibi sevebilecek birisiyle huzurlu olmasını bütün kalbiyle istiyordu.
Birden ağlamaya başladı. Az önce çılgınlar gibi mutlu olduğunu sanıyordu, oysa şimdi ağlıyor, başını yastığa gömerek, hıçkırıklara boğuluyordu. Bir süre, bütün içini döktükten sonra sakinleşti. Yanaklarında ki yaşlar kurudu.
Kapı yavaşça vurulunca, heyecanla yataktan fırladı. Açsa mı, açmasa mı karar veremiyordu. Aynada yüzüne baktı. "Kyungsoo, cüzdanını bende bırakmışsın." Kai idi seslenen.
"Ha, şey... Sonra verirsin!"
"Sonra mı?" Kısa bir sessizlik oldu. "Kapıya kadar gelemez misin?"
"Tabii...yani.. hayır, gelemem."
Dehşet içinde, kapının tokmağının çevrildiğini gördü. "Giriyorum," diye uyardı Kai. "Eğer karşıma çıkamayacak durumdaysan, elini çabuk tutmanı öneririm."
"Olmaz!" diye bağırdı Kyungsoo. "Oraya bırak...dışarıya bırak lütfen!"
Bir süre sonra, "Pekala," dedi Kai. Kırgınlığı sesinden akıyordu. Sonra uzaklaşan ayak seslerini duydu. Kyungsoo rahatlamışçasına içini çekti. Banyoya gidip küvete su doldurdu. Sıcak su vücudunu güzelce gevşetti. Zor da olsa tehlikeyi atlatmıştı. Kai kızdı... diye düşündü. Ama içeri girip şişmiş ve kızarmış yüzünü görmesinden iyiydi. Neden ağladığını açıklamak imkansız olabilirdi.
Kai yemekte Kyungsoo’ya soğuk davrandı. Ama kızgınlığının altında derin bir merak da vardı. Margie, olup bitenin farkında olmadığı için durmadan gevezelik ediyordu. Bir Kyungsoo’ya bir Kai’ye bakıp duran Sehun, aralarında tatsız bir şeyler geçtiğini anlamıştı. Aslında Kyungsoo Kai’nin bu tavrından çok fazla rahatsız değildi. Kısa zamanda eski haline döneceğini, kafasındaki düşünceleri bir kenara atacağını biliyordu.
Kyungsoo böyle düşünmekte haklıydı da. Kai yavaş yavaş konuşmalara katılmaya başladı. Son günlerde Margie’nin gevezelikleri de onu eskisi kadar rahatsız etmiyordu zaten. Margie Kyungsoo’ya daha önce Jeong Boseok’un gerçekten bu gemide olup olmadığını öğreneceğini söylemişti. Kyungsoo gülüp geçmiş, bu konuyla fazla ilgilenmediğinden, bir daha hiç değinmemişti. Margie bir gün Kyungsoo’ya mutlaka sonuç verecek bir planı olduğunu söylemişti.
"Öyle mi?" diye sormuştu Kyungsoo. "Tabii var. Ama ne olduğunu söylemeyeceğim. Yakında anlarsın," diye cevaplamıştı Margie. Kyungsoo gülmüş ve konuyu geçiştirmişti. Sonra Margie, Kyungsoo’nun Kai’yle arkadaşlığıyla ilgili şaka yollu bazı şeyler söylemeye başlamıştı.
"Pek önemli bir şey değil," diye söze başladı Kyungsoo, ancak Margie hemen sözünü kesmişti.
"Demek önemli değil şekerim? Kimi kandırıyorsun sen? Birbirinize aşık olduğunuz besbelli. Herkes bundan bahse..."
"Herkes bundan mı bahsediyor?" Kyungsoo hırsla sordu. "Ama bu çok aptalca!" Kai böyle şeylerden nefret ederdi. Kai’nin bu yüzden kendisini terk edebileceğini düşününce korkuya kapılmıştı. Böyle bir şey olursa kalbinin hiç iyileşmeyecek kadar derin bir yara alacağını biliyordu.
"Aptalca mı?" Margie bu sözden hoşlanmamışçasına başını sallamış ama şen şakrak konuşmasını sürdürmüştü. Söylediklerinin karşısında oturan ve bunları dinlemek için kendini zorlayan Kyungsoo üzerinde nasıl bir etki bıraktığının farkında değildi. "Bu bir gerçek şekerim, niye utanıyorsun? Denby ile ilişkimden ben utanıyor muyum? Göreceksin, pek yakında evleneceğiz! Sahi, Kai ile sende evlenseniz ne iyi olurdu değil mi? Southampton’a gidince çifte düğün yapardık!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denizin Melodisi
FanfictionDört ay... Aralık ayında olduklarına göre, bir daha yaz ve sonbaharı göremeyecekti. Oysa sonbaharı ne çok severdi. Demek bu kıştan başka bir kış da olmayacaktı onun için. Bir daha ki doğum gününü de göremeyecekti.