İyi Okumalar...
🐳..."Hiçbir şey tezgahlamıyorum sevgilim." Kyungsoo ağzını açıp bir şeyler söylemeye yeltenince onu susturmak için alt dudağına biraz işkence çektirmişti. Hafif bir öpücük bırakıp geri çekildiğinde yaramazca sırıttı.
"Bekle bakalım, ne çıkacak? Tamam mı?"...
Beklemek... ve ne çıkacağını görmek... Bu sözlerin bir anlamı olduğundan kuşkusu yoktu ama Kai’nin gerçekte kastettiği şeyi hayal gücünü çılgınca zorlasa bile bulamazdı.
Bu yüzden de, Kai ona ne düşündüğünü söylediği zaman yalnızca yutkunup öylece yüzüne bakakaldı.
Kauai Adasına, yani Bahçe Adasına gitmişlerdi uçakla. Bu adaya bu adın verilmesinin nedeni Hawaii adaları arasında en yeşili olmasıydı. Sonra motorla o güzelim Fern Grotto’ya gittiler. Burası yemyeşil tropik bir arazide, eğrelti otlarının sarıp sarmaladığı doğal bir mağaraydı.
Orada, sessiz bir yerde, Kai ona evlenme teklif etti.
"Seni seviyorum Kyungsoo," dedi tatlı bir sesle. "Önceleri, Jeong Boseok olduğunu sandığım sıralar, kendimi senden uzak durmaya zorluyordum. Aslında evlenmeye pek niyetim yoktu, yani senden önce..." Durup Kyungsoo’ya sevecen bir şekilde baktı.
"Ama buna rağmen sana aşık olmaya başlamıştım. Bir yandan da karşı koymaya çalışıyordum. Ancak sana duyduğum şeyler giderek engelleyemeyeceğim kadar büyüdü ve güçlendi. Sanki beni büyülemiştin, ya da buna benzer bir şey... Kyungsoo senin Jeong Boseok olmadığını öğrendiğim zaman nasıl rahatladığımı bilemezsin. Neyse bunları hepsi geride kaldı şimdi, önemli olan bundan sonrası sevgilim."
Bundan sonrası ha! İki hafta! Kyungsoo kahkahalarla gülmemek için zor tuttu kendini. İki hafta! Belki üç... En fazla dört! Kalbi kendinden bağımsız bir şekilde çarpıyor, bedeninde ki her sinir tek tek oynuyordu. Ne yapacağını şaşırmış bir haldeydi.
Bunu daha önce nasıl tahmin edememişti? Bu ihtimali nasıl göz ardı edebilirdi? Nasıl böylesine bencil biri olabilirdi? Gözlerinde ki o tatlı bakışı, sesinde ki o sevecenliği pek çok kez sezdiği halde nasıl anlamamıştı? Nasıl? Ya da anlamak istememişti...
Kendine çok kızdı Kyungsoo. Böyle bir noktaya gelmemek için çabalamış ama kendini tam da o noktanın üzerinde bulmuştu. Kaçındığı şeye kendi yol açmış, Kai’nin kendisine daha çok bağlanmasına neden olmuştu. Baekhyun’u koruyabilmişti ama her şeyden çok sevdiği Kai’yi üzecekti. Hayır, bu olamazdı! Böyle çaresiz gibi görünen bir durumda bile yapılacak bir şeyler olmalıydı mutlaka. Ona kötü davranabilir, evlenme teklifini kabul edeceğinden nasıl bu kadar emin olduğunu sorup onunla alay edebilirdi. Kai’nin kendisine karşı duyduğu sevginin daha çok büyümesine izin vermemeliydi. Vermeyecekti! Bu sevgiyi gerekirse yıpratacak ve yok edecekti!
Evet, bu da üzecekti onu. Ama bu üzüntü geçici olacaktı. Gururunun kıralacağı kesindi ama hiç değilse ömrünce sürecek bir acıdan kurtarmış olacaktı onu. Birden aklına öldüğü zaman, Kai’nin onun niçin böyle davrandığını anlayacağı geldi. Gemideyken ölmemeliyim! Dört gün sonra, Kaliforniya’ya varınca inmeliyim, diye süşündü. Evet, böyle yapmalıydı.
Dr. Whittaker’a bir telgraf çekip, daha erken döneceğini bildirebilirdi. O zaman Dr. Whittaker’da kliniğe yatması için gerekli olan her şeyi hazırlamış olurdu. Dönüş için uçak bileti alacak parası kalmış mıydı? Hemen kafasından bir hesap yaptı. Evet, ucu ucuna yetecek kadar parası vardı!
"Kyungsoo, sevgilim... Daldın. Seninle evlenmek istemem senin için çok büyük bir sürpriz olmadı herhalde. " Kai’nin heyecanı yüzünden okunuyordu.
Oysa onu nasıl üzeceğini düşündükçe Kyungsoo’nun kalbi olduğu yerde parçalara ayrılıyordu. Başını kaldırıp Kai’ye baktı. Cesaretini yitirmekten korktuğu için çabucak söz başladı. Sesine küçümseyici bir ton vermek için bütün gücünü toplaması gerekti.
"S-seninle evlenmek mi?" Kyungsoo kendini zorladı. Bunu yapmak zorundaydı! "Seninle evlenmek isteyeceğim kanısına da nereden vardın? Bir kere... bir kere ben sana aşık falan değilim! Sonra hiç de benim seveceğim tipte biri değilsin...yani evlenmeyi düşüneceğim biri değilsin!"
Kai’nin, kendisininde onu sevdiğini sanmasına çok şaşırmış gibi bir tavır takınmıştı. Ama bunu yaparken kalbinin söküldüğünü hissediyordu.
"Sana karşı arkadaşlıktan öte duygular taşıdığımı gösterecek bir davranışta bulunduğumu sanmıyorum."Sonra, sözleri daha etkili olsun diye ekledi. "Böyle bir izlenim verdiğimi hatırlamıyorum."
Kai’nin ona bakan gözlerinde dehşet, acı ve hayal kırıklığı okunuyordu. Mağaranın içindeydiler. Eğrelti otları arasında Kyungsoo öyle duruyor, gözlerini sürekli kırpıştırarak gözyaşlarını önlemeye çalışıyordu. Alt dudağı kendinden bağımsız titremeye başlayınca onu dişlerinin arasına alıp acımasızca ısırdı.
"Beni...sevmiyor musun?" Kai’nin sesi donuk ve pürüzlüydü. Konuşmakta güçlük çektiği çok belli oluyordu. "Açıkça, beni sevmediğini söylüyorsun değil mi?" Sanki bir kabusun etkisinden sıyrılmak istercesine başını sallıyordu.
"Evet, tam olarak onu söylüyorum." Sesinin titremesini bastırabilmiş olduğu için sevindi Kyungsoo. "Seni o şekilde sevmiyorum. Benim istediğim şey sadece bir yolculuk flörtüydü. Bak gördün mü Kai, her şeyi berbat ettin!" Sonlara doğru biraz sesini yükseltip, kızmış süsü vermeye çalıştı. "Bunun sadece bir yolculuk macerası olduğunu sanmıştım ve çok eğlenmiştim. Ne diye duygularına yenik düşüp bunu bozdun ki sanki?"
Kai’nin boynunda bir damar hızla atmaya başladı. Kıpkırmızı kesilmişti. "Macera mı!" Koyu gözleri artık buz gibiydi, çelik gibi parlıyorlardı. "Senin için böyle bir anlam taşıyordu demek..."
Kyungsoo boğazı kurumuşçasına yutkundu. Başı da ağrımaya başlamıştı ama şiddetli değil, tek düze bir ağrıydı bu.
"Söyledim ya," diyebildi güçlükle. Soğukkanlı görünmeyi becermişti. Oysa içinde bir fırtına diniyor, diğeri kopuyordu. "Bir çuval inciri mahvettin Kai. Hiç değilse gezi bitene kadar beraber kalabilir ve birbirimizi mutlu etmeye devam edebilirdik. Ama şimdi..."
"Öyle görünüyor ki, olmayacak şeyler düşünmüşüm."
"Öyle olmuş, biraz."
Kyungsoo yutkunmaya çalıştı. Olmuyordu. Boğulacak gibi hissediyor ve her an yığılacakmış gibi oluyordu."Özür dilerim. Hepsini unutalım, lütfen!"
Kyungsoo içinden kendisine ve beyninde ki alçak tümöre sayısız kez söverken Kai bir an durdu. Kyungsoo’yu kendisiyle evlenmek istediğini söylemek için getirdiği bu güzel yere şöyle bir baktı. Kyungsoo’nun kalbi duracak gibi oldu, kendini hiç iyi hissetmiyordu. Kai’ye bütün gerçeği anlatmamak için kendini zor tutuyordu. Ama sonunda başardı. Böyle yapmakla sevdiği adamın acı çekmesini önleyeceği inancındaydı. Kai ’yi düş kırıklığına uğratmalı, kendisini sevmekten vazgeçirmeliydi. Bunu tek yolu da ona soğuk davranmak ve arkadaşlıklarının sürmesini istemediğini söylemekti. Kalbinin buna dayanması zor olacaktı ancak Kai’yi de kendiyle birlikte koca bir karanlığa atmak haksızlık olurdu. Kyungsoo o karanlığı, peşinden kimseyi sürüklemeden tek başına kucaklamalıydı.
Tek başıma ölmeliyim....
🐳
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denizin Melodisi
FanfictionDört ay... Aralık ayında olduklarına göre, bir daha yaz ve sonbaharı göremeyecekti. Oysa sonbaharı ne çok severdi. Demek bu kıştan başka bir kış da olmayacaktı onun için. Bir daha ki doğum gününü de göremeyecekti.