İyi Okumalar...
🐳"Senden hayat arkadaşım olmanı istemek konusunda mı?" Kai başını salladı. Sesinde olağanüstü bir şeyler vardı. Hissettikleri bir yolunu bulup sesine yansıyor gibiydi. "Bundan hiç şüphem yok, Kyungsoo. Sen benim tam aradığım insansın. Her şeyinle tam da istediğim aşksın.."
Kyungsoo badem gözlerini indirdi ve yatak çarşaflarına bakmaya başladı. Battaniyenin, yatağın altına doğru kıvrıldığı yeriyle oynuyordu.
"Bütün bunların gerçek olduğuna inanamıyorum.. Sanki koskoca, güzel bir rüyaya hapsolmuşum gibi..."
Söyleyebildiği tek sözler bunlardı. Çok heyecan yapmıştı. Kai Kyungsoo’nun çenesini yavaşça kaldırarak yüzünü kendine çevirdi.
"Seni seviyorum, Kyungsoo." Bu cümle öyle güzel dökülmüştü ki dudaklarından.. "Biz olmak istiyorum, eşim olmanı ve sana ait olmayı istiyorum. Benimle evleneceğini söylemene gerek yok, çünkü beni sevdiğini biliyorum. Uzun süredir bu duyguları taşıdığını da..."
Kyungsoo’nun, Kai’nin sesinde ki anlık duraksamayı fark etmemesi imkansızdı. Onu ne kadar üzmüş olduğunu hatırlayınca yüzü asıldı. Anlatmaya çalıştı. Baekhyun ile görüşmeyi neden bıraktığını açıkladı.
"Senin ise.." diye devam etti düşünmeden, "daha farklı olduğunu ve acı çekmeyeceğini düşündüm."
"Öyle mi?" Kai biraz soğukça söyledi. Kyungsoo’nun yüzüne kan hücum etti. "Senin benimle sadece gönül eğlendirdiğini sandım." Kai bir süre düşündükten sonra itiraf etti.
"Belki de başlangıçta öyleydi."
"Jeong Boseok olduğumu sandığın sıralarda mı?"
"Evet."
"Tabii o zamanlar, beni o adam sandığını bilmiyordum."
"Tabii, canım bilmiyordun." Kai’nin sesinin tonu, Kyungsoo’nun kuşkuyla yüzüne bakmasına neden oldu.
"Benimle alay ediyorsun," diye suçladı onu.
"Hayır, alay ettiğim falan yok. Gayet ciddi bir şekilde seni dinliyorum." Kyungsoo’nun dudakları titredi.
"Eğer bana güleceksen..." diye söze başladı ama Kai onun sözünü kesti. "Sana değil, seninle birlikte güleceğiz, küçük adam. Devam et lütfen, zihnimi kurcalayan birkaç soru var ki, cevabını öğrenmek için sabırsızlanıyorum. Seninle gönül eğlendirdiğimi sandığını söylüyordun en son."
Kyungsoo duraksadı. Kai’nin şimdiye kadar tanıdık olmadığı birçok özelliğine daha şahit olduğunu düşünmekten alamadı kendini. Mizah duyarlılığı gibi.
"Benimle gönlünü eğlendirdiğini sandığım için seni kullanabileceğimi düşündüm... yani şey... anlıyorsun ya?" dedi kızararak.
"Eh, anlıyor gibiyim."
"Ayrılma zamanı geldiğinde rahat rahat veda edebileceğimi sanmıştım."
"Tabii, İngiltereye dönünceye kadar yaşayabileceğini düşünüyordun, değil mi?"
Kyungsoo, Kai’nin kendi doktorundan bazı bilgiler almış olduğunu hatırladı. Kai’ye bunu sormaya niyetlenmiş fakat unutmuştu. Zaten Kai’de fazla konuşmasına izin vermemişti. Bu nedenle de soru sormaya pek fırsat bulamamıştı.
"Emin değildim," diye cevapladı Kyungsoo. Bir an, o acı anıları, acaba ölüp denize mi atılacağını düşündüğü sıralardaki korkuyu yaşadı. Ama bu düşüncelerden Kai’ye söz etmedi. Onu gereksiz yere üzmek istemiyordu. "Sanırım varmayı umuyordum," diye ekledi sonunda.
"Dönünce ne yapacaktın peki? Margie, bu geziye katılmak için evini sattığını söyledi bana."
"Bir kliniğe yatacaktım. Doktorum gerekli işlemleri yapmıştı."
"Doktorunun, kaptanı, senin tehlikeli durumun konusunda uyardığını bilmiyordun herhalde?"
Kyungsoo hafifçe başını salladı. Kai, doktorun bunu yapmasının iyi olduğunu, böylece gemi doktorunun belli etmeden ona göz kulak olabildiğini söyledi.
"Gemi doktoru başından beri biliyor muydu? Yani... benim durumumu?"
"Hem doktor, hem de kaptan. İkisi de biliyorlarmış. Doktorun, röntgenlerini ve hastalığına ilişkin raporu vermiş onlara."
Kyungsoo duyduklarına çok şaşırmıştı. Ama düşündükçe, doktorun da, kaptanın da kendi durumundaki biri konusunda uyarılmalarının belki de meslek ahlakı açısından gerekli olabileceği sonucuna vardı.
"Buradaki doktora, benim röntgenlerimi gördüğünü söylerken duydum seni. Bunu sormak istiyordum sana."
"Kaptan nasıl oldu bilmiyorum ama gemide bir beyin cerrahı olduğunu öğrenmiş. Benimle görüşmek istedi. Beni, herkesten gizlediği küçük odasına, kahve içmeye davet etti. Çok geç olmuştu, o gece konuşamadık. Durumun epey acil olduğunu söyledi ve ertesi sabah gelmemi rica etti. Ben de gittim. Geziye sırf dinlenmek için katıldığımı, onun için de sadece Bay Kim olarak yolculuk yaptığımı,tanınmak istemediğimi anlattım."
Bunun üzerine Kyungsoo da ona, Margie ile ikisinin, onun mesleğini nasıl merak ettiklerini anlattı.
"Hemen Sehun’a sorduk... Margie sordu." Kyungsoo sevimlice güldü. Kai’nin gözlerinde ki soruyu anlamıştı.
"Sehun ona, doktorunun uzunca bir süre dinlenmeni öğütlediği için geziye katıldığını söylemiş."Kai kendini tutamayıp güldü. "Herhalde ne iş yaptığımı öğrenemediği için canı sıkılmıştır."
"Sehun senin yıllardır çok yorucu bir çalışma içerisinde olduğunu söylemiş." Kyungsoo Kai’ye baktı ama Kai hiçbir şey söylemedi. Sonra kaptanla olan konuşmasını anlatmaya devam etti. Kaptana, hastanın kim olduğunu sorduğunu, ama kaptanın açıklamak istemediğini anlattı. Kaptan, sözkonusu kişinin, durumunun bilinmesini istemediğini söylemiş. "Meraklanmıştım," dedi Kai. "İtiraf etmeliyim, yanımdan geçen her adama acaba bu mu diye bakmaya başlamıştım."
"Bazen sağlığımla yakından ilgilendiğin oluyordu... birkaç kez de tam bir doktor gibi konuşmuştun. Ama bunlar, kaptanla konuşmandan önce olmuştu tabii."
"Kaptanla ko..." Kai Kyungsoo’nun yüzüne bakakaldı. Kyungsoo düşünmeden açıkladığı şeyi o zaman fark etti. "Benim kaptanla ne zaman konuştuğumu nereden biliyorsun?"
🐳
Selam twofriendgiller~
Son bir bölümümüz kaldı.
-SaRa
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denizin Melodisi
FanfictionDört ay... Aralık ayında olduklarına göre, bir daha yaz ve sonbaharı göremeyecekti. Oysa sonbaharı ne çok severdi. Demek bu kıştan başka bir kış da olmayacaktı onun için. Bir daha ki doğum gününü de göremeyecekti.