İyi Okumalar...
🐳İki akşam sonra, Kyungsoo, Margie ve Denby’yle barda oturmuş, Nicole ile dans eden Kai’yi seyrediyordu. Kyungsoo’nun evlenme teklifini reddetmesi ve ona karşı takındığı tavır, Kai’nin gururunu çok kırmıştı. Kyungsoo’dan yediği bu darbeyi, en başından beri kendini kollarına atmaya hazır olan Nicole’le hafifletmeye çalışıyordu. Nicole ise büyük bir zafer kazanmış gibiydi. Gözleri Kyungsoo’yla ne zaman karşılaşsa, alaycı bir edayla gülümsüyordu.
Kyungsoo’ya gelince, Nicole’ün zavallı bir kız olduğunu düşünüyordu. Hiçbir şeyden haberi olmadığını, Kai’nin onu kullandığını, acısını unutmak için onunla birlikte olduğunun farkında bile olmadığını düşünüyordu.
Kai bir süre sonra masaya döndü. Ama Kyungsoo’yla göz göze gelmemeye çalışıyordu. Margie, ayrıldıklarını Kyungsoo’dan duyunca ağlamaklı olmuştu. O şaşkın ve beceriksiz haliyle masada bir konuşma ortamı yaratmaya çabalıyordu.
"Bu akşam şarap çok iyi. Öyle değil mi Kai? Sen nasıl buldun Kyungsoo?"
Her ikisi de başlarını sallamakla yetindiler. Ertesi gün öğle yemeğinde Margie bir kez daha onları konuşturmaya çalışınca Kyungsoo onu bir köşeye çekip her şeyi anlatmak zorunda kaldı. Ona Kai ile kavga ettiklerini ve barışmalarının söz konusu olmadığını söyledi.
"Ama şekerim, muhakkak düzelir. İkinizde öyle mutluydunuz ki." Gözleri parlayarak merakla Kyungsoo’ya baktı. "Söylemek istemediğin bir şey var değil mi Kyungsoo?"
Kyungsoo’nun başı ağrıdan çatlıyordu. Sararmıştı. Kısa bir duraksamadan sonra, Margie’ye söylemek istemediği bir şey olduğunu itiraf etti. "Ama lütfen ne olduğunu sorma Margie, söyleyebileceğim bir şey değil, en azından.. şimdilik."
Margie Kyungsoo’ya acıyarak baktı. "Senin başından çok kötü bir şeyler geçmiş. Bunu tahmin ediyordum zaten. Gözlerinde tuhaf bir ifade olduğunu söylemiştim sana. Benim anlayışlı bir insan olduğumu umarım unutmamışsındır." Kyungsoo bu kez Margie’nin merakının ciddi olduğundan emindi. Margie şu anda, her zamanki dedikoducu, başkalarının işine burnunu sokan insan değildi. İçten, kaygılı ve yardıma hazır bir hali vardı. Kyungsoo, Margie’ye her şeyi anlatmanın, ona sırrını açmanın ve yardımını istemenin doğru olup olmayacağını düşündü. Ama bu kararsızlığı uzun sürmedi. Sonunda yine cesaret edemedi anlatmaya. Her ne kadar içten içe birilerinin, durumunu bilip, ona şefkat göstermesini istesede yapamıyordu işte.
"Bana soru sorma, Margie. Bu konuyu şu an tartışamam."
Güzel gözlerine, yine o korkutucu ifadenin yerleştiğinin farkında değildi. Başında ki ağrı beynini uyuşturuyor, gözleri kararıyor, başı dönüyordu. Beklediği son böyle mi gelecekti acaba? Hayır, gemide olmamalıydı. Gemide ölmemeliydi. Eğer Kaliforniya’da iner ve bundan gemi muhasebecisi dışında kimseye haber vermezse, Kai neden indiğini anlayamaz, ölümünden de haberi olmazdı.
Peki, muhasebeciye ne demeliydi? Kaliforniya’da akrabaları olduğunu ve onları ziyaret etmek için burada inmek istediğini söyleyebilirdi. Evet, bu iyi bir mazeret olurdu. Ama hemen inmeyip, Margie ile Denby’nin inmesini beklemeliydi. Bu da epey zor olacaktı. Çünkü Margie, onun da kendileriyle birlikte gelmesi için diretip duruyordu. "Yalnız kalman doğru olmaz şekerim," demişti.
Eh, daha iki gün vardı. Geminin karaya yanaştığı gün Margie ve nişanlısıyla birlikte Beverley Hills ve Hollywood’a gezmeye gitmemenin bir yolunu bulurdu. Gemi, Kaliforniya’ya yanaştığı günün akşamı, saat yedide limandan ayrılacaktı. Akşam yemeğinde de yokluğu fark edilecekti...
Yemeğe başlamadan önce bir süre bekleyeceklerdi. Sonra Margie ya da Sehun, garsona, Bay Do’nun hasta olup olmadığını kamarasından çıkıp çıkmayağını soracaktı. Garson da, kendisine daha önceden söylendiği için, Kyungsoo’nun gemiden ayrıldığını bildirecekti onlara. Tabii Margie müthiş kırılacaktı. Sehun pek aldırmayacak, hiçbir şey söylemeyecekti. Peki Kai? O ne yapardı? Kyungsoo, Kai’nin de artık her yemekte onunla karşı karşıya oturmak zorunda kalmayacağı ve kendisini aptal yerine koyan bu adamdan kurtulduğu için sevineceğini düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denizin Melodisi
FanfictionDört ay... Aralık ayında olduklarına göre, bir daha yaz ve sonbaharı göremeyecekti. Oysa sonbaharı ne çok severdi. Demek bu kıştan başka bir kış da olmayacaktı onun için. Bir daha ki doğum gününü de göremeyecekti.