🚢5.Bölüm🚢

961 104 15
                                    

İyi Okumalar...
🐳

Günler büyük bir hızla geçiyordu. New York’u geride bırakmışlardı. Everglades Limanını da. Bir limana, geminin İngiltere’den ayrılmasından sekiz gün sonra varmışlardı. Baekhyun bir kız arkadaş bulmuştu. Kyungsoo bu durumdan çok memnundu. Kai ise vaktinin bir bölümünü, onu daha önce birlikte gördüğü kızla, Nicole Renton’la geçiriyordu. Nicole’ün Kai’ye her gün biraz daha tutulduğu belli oluyordu. Kai’nin de aynı duyguları paylaşıp paylaşmadığı belli değildi. Kyungsoo bu konuyla ilgili bir soru sorunca Sehun gülüp geçmişti. "Kai mi aşık olacak? Asla! O bekarlığından vazgeçmez!"

Margie de kendine bir erkek arkdaş bulmuştu. Bir Amerikalıydı bu. Karısı altı yıl önce ölmüş, ardında iki kız çocuğu bırakmıştı. Kızların ikiside çalışıyordu. Birlikte bir ev tutmuşlar, babalarını da yedi yıldır ilk kez çıkacağı böyle bir geziye yollamışlardı. Kyungsoo’ya gelince, vaktinin çoğunu yalnız geçiriyordu. Bu nedenle de, bazen yemek zamanlarını iple çekiyordu. Çünkü yemekte başka insanlarla birlikte oluyordu. Margie her zaman neşeliydi. Sehun sevimliliği ve gevezeliği hiç elden bırakmıyordu. Kai bile giderek insancıl bir hal almıştı. Kyungsoo havuza yüzmeye gittiğinde birkaç kez o da gelmişti. Birlikte yüzmüşler, havuzdan çıkıp kahve içmişlerdi. Ama işte o kadar! Geri kalan zamanlarda hep bir başınaydı. Bir yere giderken kitabını yanına almayı unutmuyordu. Kitabı hem yalnızlığını avutuyor, hem de onu gizliyordu.

İnsanlar meraklı gözlerle kendisine bakıyorlardı. Bu bakışlara kızmaya başlamıştı. Bir yandan da onların böyle bakmalarına kendisinin yol açtığını düşünüyordu. Bir kere bu geziye hiç gelmemeliydi. Dünyada ki son günlerini de tam bir yalnızlık içinde geçirmek son derece aptalcaydı. Oysa evde kalsaydı, son güne kadar işine gitmeye devam ederdi. İş arkadaşlarından başka birçok İngiliz veya Asyalı dostu da vardı. Ama artık çok geçti. Limanlardan birinde inip İngiltere’ye dönmesi de imkansızdı. Evi satılmıştı; gezi masrafları çıktıktan sonra cebinde pek az bir para kalmıştı. Belki kliniğe daha erken yatabilirdi, ama bu fikir hiçte çekici gelmiyordu.

"Yarın sabah erkenden Curaçao’dayız" diye bağırdı Margie her zamanki abartılı ses tonuyla. "Sen ne yapacaksın şekerim?" diye sordu. Kyungsoo’ya "New York ve Everglades Limanındaki turlara katılmamıştın değil mi?"

"Hayır, katılmamıştım. Pek ilginç olduklarını sanmıyorum. Paramı daha ilginç şeylere saklıyorum" dedi gülümseyerek. Bir yandan da, masadaki  iki adamın da böyle dik dik kendisine bakmasına yol açacak ne söylediğini merak ediyordu. "Yarın ki tura katılacak mısınız?" diye sordu Kai. "Curaçao’ya daha önce de gelmiş, adayı çok beğenmiştim."

"Sanırım katılacağım, evet."

"Yalnızca adanın merkezi dolaşılıyor," diye açıkladı Kai. "İlginç olabilir ama unutmayın, Curaçao’nun en önemli sanayisi, petrol rafinerileridir."

"Demek her yerde rafinerilerle karşılaşacağız?"

"Yok, her yerde değil ama bir kaçını görürsünüz sanırım."

"Öyleyse bende kendi kendime dolaşır, paramı Güney Amerika turlarına saklarım."

"Curaçao’da ki tur pek pahalı değil" dedi Sehun ve aynı anda da belli belirsiz gülümseyen Kai’ye baktı. Kyungsoo Şaşkınlıkla kaşlarını çatarak, fazla para harcamak istemeyişimi belkide cimriliğime yoruyorlardır, diye düşündü.

Gemi ertesi gün saat sekizde limana yanaştı. Kyungsoo dokuz buçukta karaya çıktı. Kızgın güneş altında yanan sokaklar, Hollanda tarzı yapılarla çevriliydi.. On sekizinci yüzyıldan kalma rengarenk yapılar, Kyungsoo’nun okuduğu hikaye kitaplarından fırlamış gibiydiler sanki.

Denizin Melodisi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin