🚢20.Bölüm🚢

1.1K 108 40
                                    

İyi Okumalar...
🐳

...Birden düşünceleri bulanıklaştı. İniltiyle sendeledi. Tekrar dans etmeye başlamış olduğu Chanyeol’e baktı.

"Ben... ben.." Kendisini kollarından tutan Chanyeol’e yalvarırcasına bakmaya devam etti. "Odama... odama gitmeliyim... oda...ma..."

"Hastasınız!" Genç adam telaş içerisinde çevresine bakındı.

"Evet, hasta...yım... Lütfen...beni oda...ma götürün..." Beynine oldukça acı verici, şiddetli bir ağrı saplandı. Kyungsoo boğuk bir çığlık attı. Yüzünden ve dudaklarından bütün kanın çekildiğini hissediyordu. Sonunda kaderi onu bulmuş muydu gerçekten?

Bu son muydu? Sonu muydu? Burada... sevdiği adamında nefes alıp verdiģi bir yerde, başkalarının kollarında mı gidecekti dünyadan? Haksızlıktı! Bu büyük bir haksızlıktı!...

Hayal meyal sevdiği adamın yüzünü gördü. Kai’nin kendisini kollarına alıp alıp kaldırdığını, ayaklarının yerden kesildiğini hissetti. Çevresinde kaygılı sesler duyuyordu Margie ile Denby’nin sesleri çok yakından geliyordu. Bir kolu sonsuzluğa doğru uzanıyordu. Kendisini taşıyan o güçlü kollar, Kyungsoo’yu kolaylıkla ve kırılabilecek bir taş bebekmiş gibi büyük bir özenle taşıyordu. Kyungsoo, başı Kai’nin omzuna düşerken beynine tekrar saplanan acıyla istemsiz bir şekilde acıyla bağırdı. Sanki birisi kafasına tüm gücüyle bir balyoz indiriyormuş gibiydi. Beyninin un ufak olduğunu hissettirecek kadar güçlüydü darbe.. 

"İlacın var mı?" Kai’nin sesi yumuşak ama boğuktu. Çok garip bir sesti. Duymak için güçlük çekiyordu. 

"Evet... o-odamda.."

Sonra kendini kaybetti ancak bu çok uzun sürmedi. Gözlerini açtığında Kai yanı başındaydı. Bordo gömleğinin yakası komple açılmış ama gövdesinin yarısına kadar ince bir örtü örtülmüştü. Ansızın üşüdü.

"Neredeyim?"

"Geminin revirinde." Kai’nin sesi hala boğuk çıkıyordu. Kyungsoo dikkatle Kai’nin yüzüne baktı. Yüzü kasılmış ve beti benzi atmıştı. Kai ile konuşan birini gördü..gemi doktoru ve kaptan...

Dudaklarına kadar gelen çığlığı bastırmaya çabalarken tuhaf bir ses çıkardı. Yüreğine gitgide büyüyen bir korku çökmüştü. Evet.. Korkuyordu.

"Kai," diye fısıldadı. "Yanımda olmanı istiyorum...şey...olurken... Bi..liyorum... büyük bencillik ama... ama korkuyorum."

Kai’yi sadece bulanık bir karartı olarak görüyordu. O sırada alnına bastırılan o iki ateş parçasını hissetti. Tüm her şey silindi. Çektiği acı, fakında olmadan döktüğü göz yaşı, korkuları...

"Artık kork..muyorum." Sonra o durumda, acı beynini delercesine kemirirken bile tatlı tatlı gülümsedi. 

"...tam yol alıyoruz. Los Angeles’a sabah beş sularında varmamız gerekir."

"Ameliyatı burada yapabilseydim," dedi bir ses. 

"İmkansız, böyle bir ameliyat için yeterli aletlerimiz yok."

Bu konuşmalar... ne anlama geliyordu? Artık Kai’yi hala bir karartı halinde görüyordu. Ama ameliyatla ilgili bir şeyler söylediğini duymuştu. 

"Her şey bitti." Sesi çıkmıyor ama konuşmak istiyordu. Onlara anlatmalıydı. "Hiç.. hiç umut yok, her şey bitti... korkmuyorum.."

Bir kol onu kaldırdı. Gözlerinin önünde bardağa benzer bir şey belirdi. 

Denizin Melodisi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin