İyi Okumalar...
🐳Kyungsoo kendine geldiğinde bir süre öylece kaldı. Düşünmeye çalışıyordu. Elini başına götürdü...ve başının sargılar içinde olduğunu anladı. En son hemşirenin geri dönüp onu röntgen odasına götürdüğünü ve aklından gećen o korkunç soruyu hatırlıyordu, daha sonrası yoktu.
Zihni hala bulanık ve düşünceleri belirsizdi. Ama ameliyat yapıldığını tahmin edebiliyordu.Kim Jongin’in ameliyatı yapmasına izin vermiş olmalıydılar. Öylese... Yaşıyordu! Yaşıyordu!..
En sonunda gözlerini uyuşuk hareketlerle araladı. Baktığında Kai’nin yanı başında olduğunu gördü. Kai’nin o güzel, yakışıklı yüzü hala renksiz ve solgundu. Ama gözlerinde, en çok istediği şey gerçekleşmiş bir insanın mutluluğu okunuyordu. Dolu doluydu gözleri. Yuvarlanan bir yaşı, hiç çaktırmadan hızlıca sildiğini gördü.
Zafer, sevinç ve derin bir alçak gönüllülük vardı bakışlarında. Kyungsoo, gergin ve kuru dudaklarını aralayıp gülümsemeye çalıştı."Teşekkür ederim, Kai.." sesi oldukça zayıftı.
"Asıl ben sana teşekkür ederim, sevgilim. Dayandığın için! Artık hiçbir tehlike kalmadı..."
Tehlike kalmadı... İnanmak zordu... Bundan daha güzel bir söz olabilir miydi?
"Tehlike kalmadı," diye tekrarladı Kyungsoo. Gözleri mutluluk ve minnetle parlıyordu. Hafifçe gülümsedi. Ama Kai öylece bakıyordu. Kai’nin gülümseyemeyecek kadar karışık duygular içinde olduğu anlaşılıyordu.
Kyungsoo ameliyat sırasında ölüme ne kadar yakın olduğunu, hayat ile ölüm arasında ki o ince çizgide defalarca gidip geldiğini sonradan öğrendi. Ameliyattan sonra baygın yattığı süre boyunca ölümle burun buruna olduğunu sonradan anlattılar ona.
Kai o sevimsiz, zor ve çaresiz anları hatırmak istemiyormuş gibi yüzünü buruşturdu. O süreç en çok Kai’nin canına okumuş gibiydi. Ölümle pençeleşen bir Kyungsoo görmek onu yıpratmış görünüyordu.
"Şanslıyız ki, şu anda hastanede, normalde çok nadir bulunan bir ilaç var. Bu ilaç tamamen iyileşmene yardımcı olacak." Kai’nin sesi nihayet düzgün çıkıyordu, yüzünün rengi de yavaş yavaş geri gelmeye başlamıştı.
"Hadi uyu sevgilim. Biraz daha iyileşince konuşuruz." Kyungsoo’nun yüzündeki ifadeyi görmüş, kafasında pek çok soru belirdiğini anlamıştı.
"Önümüzde istediğimiz kadar zaman var.""Seni üzdüğüm için beni affet... Öyle yapmam gerekiyordu... Lütfen anla..." Kyungsoo her cümleden sonra duraklayıp dinlenme ihtiyacı hissediyordu.
"Uyumanı söylemiştim," kesin ama yumuşacık bir sesle tekrarladı Kai. "Uykuya ihtiyacın var küçük adam."
"Sadece ne kadar zamandır burada olduğumu sorabilir miyim?"
"Üç gün."
"O kadar oldu mu? Üç gündür hep baygın mıydım?"
Göz kapakları kendiliğinden kapanıyordu. Kai sessizce baktı ona. Kyungsoo, Kai’nin artık sorularını cevaplamayacağını anlamıştı. Çok geçmeden uykuya daldı.
🐳
Kai, Kyungsoo’nun konuşmasına ancak birkaç gün sonra izin verdi. Kyungsoo hala Kai’nin bakımı altındaydı. Hastanenin beyin cerrahı, ameliyatı Kai’nin yapmasına izin verdiği halde, artık daha fazla geri planda kalmak istemediğinden arada bir ziyaretine geliyordu. Bir keresinde, doktorla Kai’yi odanın kapısının hemen önünde konuşurlarken duymuştu. Herhalde onun uyuduğunu sanıyorlardı.
"Yaşama isteği vardı, kurtulmasında ki en önemli etken bu. Yaşamak istiyordu..."
"Peki, baygınken de bu istek etkili oldu mu?"
"Ona daha öncesinde dayanması gerektiğini söylemiştim.. o da dayandı! Buna inanıyorum." Kai’nin Kyungsoo ile gurur duyduğu belliydi. Kyungsoo aralık duran kapıya doğru seslendi.
"Çok fazla cesur olduğumu sanma, sevgilim. İnan bana, çok korktum... ama her şey biterken benim yanımda olursan o kadarda çok korkmayacağımı biliyordum..." Sözlerini tamamlamadı. Çünkü artık her şey bitmiyor, tam tersi, yeni başlıyordu.
Akşamleyin yine aynı konu açılmıştı. Kyungsoo Kai’nin istediği kadar yemek yemişti. Kai de tepsiyi dışarı yolladıktan sonra bir süre sohbet etmek için yanına gelmişti.
"Evet, " dedi Kai, "daha yeni başlıyor." Kyungsoo’nun eli ellerindeydi. Dudaklarına götürüp masum bir öpücük kondurdu.
"Neden Soo, neden her şeyi anlatmadın bana?"
"Anlatamazdım Kai. Anlamıyor musun...hayattan ne elde edersem kârdır, diye düşünüyordum. Kimsenin acıyan bakışlarıyla karşılaşmak istemiyordum. Hiç kimsyi üzmekte öyle... Korkuyordum. Öleceğim demek, bunu sesli bir şekilde söylemek ödümü koparıyordu. Kalan vaktimi normal bir insan gibi geçirmeliydim. Beni nelerin beklediğini anlatmak her şeyi berbat etmek olurdu."
"Hiç de öyle olmazdı," diye sözünü kesti Kai. "Bu durumda öyle olmazdı."
Söyledikleri Kyungsoo’nun hoşuna gitmiş, gözlerinde parıltılara neden olmuştu.
"Senin kim olduğunu bilmediğimi unutmuş görünüyorsun." Biraz da muziplik için sözlerine devam etti. "Kimliğini saklayarak yolculuk yapan senmişsin meğer... ama Jeong Boseok olduğumu sandığın zaman bana yapmadığını bırakmamıştın."
"O başkaydı." Kyungsoo güldü.
"Böyle söyleyerek işin içinden sıyrılabileceğini mi sanıyorsun?"
"Jeong Boseok eşim olmasını isteyeceğim bir adam değildi. Aşık olmaya başlayınca..."
"Yani bana aşık olmaya başlayınca demek istiyorsun." Kyungsoo neşeyle söyledi. Mutluluğu her zerresinden belli oluyordu. Kai yüzüne ciddi ciddi baktı.
"İyileşince hatırlat da seni bir güzel pataklayayım."
Kyungsoo tekrar sevimli bir şekilde güldü. "Beni böyle korkutamazsın." Kai gözlerini kıstı. "Başıma gelecekler var, biliyorum."
"Hala fikrini değiştirecek vaktin var.. şey konusunda... şey..." Utanarak cümlesini tamamlayamadan bıraktı. Ne söylemek üzere olduğunu son anda fark etmişti.
"Senden hayat arkadaşım olmanı istemek konusunda mı?" Kai başını salladı. Sesinde olağanüstü bir şeyler vardı. Hissettikleri bir yolunu bulup sesine yansıyor gibiydi. "Bundan hiç şüphem yok, Kyungsoo. Sen benim tam aradığım insansın. Her şeyinle tam da istediğim aşksın.."
🐳
Dırırırımmm. Selam twofriendgiller~
Son 2 bölüm😢
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denizin Melodisi
FanfictionDört ay... Aralık ayında olduklarına göre, bir daha yaz ve sonbaharı göremeyecekti. Oysa sonbaharı ne çok severdi. Demek bu kıştan başka bir kış da olmayacaktı onun için. Bir daha ki doğum gününü de göremeyecekti.