Not:Çok beklettiğimin ve konuyu dağıttığımın farkındayım ama 1 ay boyunca bunları yazmayı hiç istemedim.Bilirsiniz bazen yürek inanmak/kabullenmek istemez.Keyifli okumalar...
Tüm işkolikliğine rağmen sevgisini hissettirmekte üstüne olmayan annemin yorgun argın "makarna yapsam da kurtulsam" dediği bir akşama daha merhaba diyoruz.
Annem bunu asla sesli söylemez, hatta o kadar güler bir yüzle sorar ki ne yemek istediğimizi, çiğ köfte yoğurup,üstüne tatlı yapacak enerjiyi görebilirsiniz gözlerinde.
Ama o da şanslı ki yemek için fikri alındığında "makarna" diye haykıran iki salak kızı var.Salak diyorum çünkü halalarımızın yaptığı binbir çeşit yemeğe (lezzetli buldugumuz halde) burun kıvırıp makarna istediğimiz oluyor.Bir takıntı sanırım bizdeki de.
Ve gene aynısı tekrarlanıyor.
+Ne istersiniz kızım ne yapayım size?
(Kocaman bir gülücük)
Annem makarnayı yaparken ben de sohbet açtım.Pek tatlı bir sohbetim olduğu söylenemez, ne bekliyorsunuz ki buraya o günki hava durumunu yazmayacağım elbette Dilara'yı sordum.
"Öğlen anneannen aradı da işimdeki yoğunluktan cevap veremedim, telefonumu al da arayalım kuzum."
"Bir koşu telefonu getirip..." diyerek dört kelime çok yazmak isterdim ama telefon mutfak masasında, dibimdeydi.
Anneannemi aradık, annemle biraz özlem giderdikten haberleştikten sonra sıra benim mevzuma geldi.
"Dilara'nın durumu çok fena kızım, babasından ilik nakli yapıldı da o da tutmadı.Doktorlar artık şansı yok diyor umutlanmayın diyor kızım."
Hiç inanmadım, tek bir saniye kabullenmedim.