6. Bölüm: Dinletmeye çalıştıklarımız

313 107 55
                                    

Selam! Selam! Selam! Düşsel Beyciğimiz ve İmge Hanımla geldim. Bu hafta bir bölüm daha yayınlamayı düşünüyorum. Tabi isteğe göre bakacağım.

Size bir şeyden daha bahsetmek istiyorum. Biraz üzücü bir haber aslında. Belki bazılarınız biliyordur. Şöyle ki Yedinci ev adındaki efsane bir grup birkaç gün önce dağılacaklarını artık yollarına tek devam edecekleri haberini verdi. Yukarıya onların bir şarkısını bırakıyorum. Ayrılmadan önce onları güzel uğurlayıp destek olursak çok güzel olur.

Yine çok konuştum. Ben sizi okumaya bırakayım. Görüşürüz...

6. Bölüm: Dinletmeye çalıştıklarımız

___

"Senin dediğin gibi yapmak istemiyorum bu sefer."

___

Hızla Beyza'nın yanına gidip bağlı olan elleri ve ağzını çözdüm. Korktuğu fazlasıyla belliydi. Sonuçta bu hale pek nazik davranılarak getirilmediğini hepimiz tahmin edebiliyoruz.

"İyi misin, bir şeyin var mı, bir şey yapmadı sana değil mi?"

Sadece kafasıyla reddetti. Hayır, yani böyle sorularla ve bu tavırla kızı daha çok korkutacağım bu gidişle. Sakinim derken sakin de olsam kötü olmaz aslında.

Beyza biraz daha iyi göründüğünde ne kadar çok onu sorguya çekmek istesem de bunu yapmamam gerektiğine karar verdim. Eğer anlatmak isterse anlatacaktır veya birazcık üstünden zaman geçince.

Yine de buradan çıkmak ikimiz için de daha iyi olacaktı bunu biliyordum. Ayağa kalkıp onun da kalkmasına yardım ettim. Koridor boyunca kimse konuşmadan sessizlikle ilerledik. Giriş katına geldiğimizde Beyza son kez bana teşekkür etti ve okulun kapısından çıktı.

Onun gidişini izlerken duvardaki saatten dersin başladığını da görmüş oldum. Şimdi yapabileceğim pek bir şey de yoktu. Okuldan ben de çıkıp gidebilirdim ama bu uzunca bir sorguyla sonuçlanırdı. Bunun yerine sınıfa çıkmaya karar verdim. En azından kısaca geçiştirebilme olanağım daha kolay olacaktır. Bu konuyu onlara anlatırsam gereksiz yere tedirgin olacaklardır ki buna hiç gerek yok. Tanımadığım birinin saçma blöfünün ve gereksiz egosunun olayları daha fazla karıştırmasına gerek yok.

Sınıfın kapısına geldiğimde birkaç çalıştan sonra kapıyı açtım. Öğretmenden hızlıca bir özür dileyip yerime geçtiğim sırada onu gördüm. Rüzgar... Burada ne işi vardı cidden bunun? Diğerleri gibi bana bakarken onunla göz göze gelmekten kaçınarak yerime geçip oturdum. Hayır, ben gereksiz mevzu diyerek kapatmaya çalışırken şimdi bu neydi?

"Nerdeydin?"

"Hiç zili duymamışım gezinirken"

"Böyle olduğuna emin misin?"

"Evet, İzmir. Bittiyse hocayı dinleyeceğim."

"Boş ver dinleme sen yaparsın zaten. Gündem konumuz bu değil."

Anlamaz bir şekilde ona bakarken arkadaşlarımı sorgulamam gerekip gerekmediğini sorguluyordum aynı zamanda.

"Neymiş acaba? Hayır, ders bile dinlememem gereken kadar önemli şey"

"Nakil öğrenci"

Arka tarafa doğru çaktırmadan işaret etmeye çalıştığı yere baktığımda Rüzgar'dan bahsettiğini de öğrendim. Allah'ım beni neyle sınıyorsun? Hocam ben burada dersi dinlemiyorum, başka zaman olsa ciğerimi soldurursunuz kızsanıza bana ne yapıyorsunuz siz?

Derin bir nefes alıp İzmir'e baktığımda ne diyeceğimi bekleyen meraklı yüzüyle bana bakıyordu.

"İzmir dersi dinlemek istiyorum, bize ne elin çocuğundan?"

"Öyle deme ne kadar yakışıklı çocuk görmüyor musun?"

"Tamam, ne diyeyim? Allah sahibine bağışlasın."

"Yok, öyle de deme bana bağışlasın. Sahibini karıştırma işin içine"

"Allah'ım sen sabır ver."

Derin bir nefes verip önüme döndüğümde daha fazla cevap vermedim İzmir'e. Çocuk psikopatın teki bizim ki ne diyor.

...

İzmir'in gün boyu çocuğu göz hapsine alması yetmezmiş gibi bir de söylediklerini dinliyorduk. En sonunda daha fazla dayanamayıp onun yanından ayrılıp diğerlerinin yanına gitmeye karar verdim. En azından sorguya çekilmemi engelledi sorguya çekilmeme neden olan kişi.

Bahçede onları bulunca da direk yanlarına oturdum.

"İzmir nerede?"

"Sınıfta"

"Tek mi bıraktın?"

"Evet, delirmek üzereydim."

Otururken oluşan sessizlikten fark ettim ki Düşsel de burada değildi.

"Düşsel nerede?"

"Bilmem"

"O kızla gitti ya"

"Koray bilmiyoruz."

Koray anlamayan şekilde Uzay'a bakarken ne yapmaya çalıştıklarını anlamıyordum. İkisini anlamak da ayrı bir zordu zaten. Anladığım bir kısım vardı. O da Düşsel'in o kızla gittiğiydi. Bir gün de bu kadar yakınlık fazla sanki. Yoksa bana mı öyle geliyor?

"Onunla konuşmak istediğim bir konu var. Nerede olduklarını söyleyin?"

"Basketbol sahasına bak. Düşsel basketbol oynayacağını söylemişti."

Bir dakika ne! Düşsel basketbol oynuyor tamam onu anladım. Düşsel kızla mı basketbol oynuyor?

"Görüşürüz"

Direk kalkıp arka taraftaki basketbol sahasına doğru ilerledim. Onu gördüğümde sandığımın aksine fazla kalabalık değildi. Kızın duvardaki demirlere yaslanıp onu izlediğini de fark etmek için zamanım olmuştu.

Sahanın içine girdiğimde telden kapıyı da örttüm. Yanına gidip karşısında durduğumda elindeki topla bana bakıyordu.

"Konuşmamız lazım."

"Konuşalım"

"Özel... Mümkünse başka şahısların radarında olmadan."

"İstemiyorum."

"Ne?"

"Konuşmak istemiyorum başka bir yerde. Neden bunu yapayım ki?"

Bu bana hayır mı dedi az önce? Hayır, sonra sinirlendi oluyor. Şimdi kafasını alıp şu potaya basket atacağım görecek?

"Senin dediğin gibi yapmak istemiyorum bu sefer."

"Ne istiyorsunuz Düşsel Bey Hazretleri? Mümkünse kafanız şu potada olmadan önce isteğinizi söyleyin."

"İstediğimi yapacak mısın?"

"Konuşacak mısın?"

"İstediğimi yaparsan evet."

"İyi. Sen de konuştuğumuzda şeyi yapacaksın ne olursa olsun."

Elindeki topu kucağıma doğru ittirdiğinde ellerimle karnımdaki topu tuttum. Göz kırpıp sırıtarak söylediği şey ile de şoka girdim.

"Beni yen. Bu gece sokaktaki sahada"

SATRANÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin