Evet 11. Bölüme kadar geldiğimize inanamıyorum sanırım. Bu yola başladığımda devam edebilir miyim diye düşünüyordum ve şimdi buradayız. Nerdeyse 2 bin okunma olduk. Bütün desteklerinize çok teşekkür ederim.
Bu bölüm aslında bir kırılma noktası olacak her şey için. Okuyunca ne demek istediğimi siz de fark edeceksiniz bence. Öyleyse ben sizi okumaya bırakayım.
___
11.Bölüm: Hayatımızın başrolü
"Ben gitsem iyi olur artık. Sana ne demem gerek bilmiyorum ama şuan ihtiyacın olan ne varsa onu söylediğimi düşün sadece."
___
Satranç adını koymuşlar oynadıkları oyuna. Dahil ettikleri taşlar biz olmuşuz saçma olan bu karmaşada. 'Ne yapabilirim, ne olacak?' diye her sorgulamamda daha çok içine çekiliyordum aslında. Kendimi suçluyordum hatta zaman zaman ve şuan olduğu gibi. Tekrar gitmesek böyle mi olurdu? O gün o sokaktan geçemesek yine de bu oyunun içine mi olurduk? Böyle uzuyor sorular gitgide...
Düşseli görmek istiyordum onu teselli edip her şey geçecek yalanını söylemek. Beni dinlemeyecek halde olduğunu bilsem bile elimden geleni yapmak istiyordum.
Bizimkileri arayıp haber verdiğimde tahmin ettiğim gibi haberleri yoktu ve Düşsel kadar olmasa bile şoka girmişlerdi. Hiçbir şey diyemeyecek olsam bile Düşsel'in yanında olmaya karar verdim.
Direk aşağıya inip evden çıktım. Çok uzun olmayan evlerimiz arasındaki mesafeyi yürüdüm ve işte buradayım. Düşsel'in kapısının önünde...
Tereddütlü bir şekilde zile giden elimle zile bastım ve biraz sonra da kapı açıldı. Kapının açılmasıyla gördüğüm Düşsel'in annesi Aysel teyze oldu. Hafif kızarık nemli gözlerinden ağladığını anlamak çok zor değildi. "Düşsel?" diye sorduğumda odasında olduğunu öğrendim.
Merdivenlerden çıkıp onun odasının olduğu katta yürürken tek başıma değil küçük İmge ile yürüyordum. Düşsel'in odasının kapısına geldiğimde derin bir nefes verip kapıyı çaldım. İçerden isyankar şekilde gelen "GİT" sesine aldırış etmeden kapıyı açıp içeri girdim.
Gözleri kızarmış bir Düşsel görmek insanın içini acıtıyormuş fazlasıyla. Küçüklüğümden beri inandığım "Erkekler ağlamaz." Sözü tamamen yalandan, saçmalıktan ibaret geliyor bir anda. Erkekler ağlar hatta öyle bir ağlar ki kanın donar, kalbinin acıdığını hissettire hissettire ağlar. Çaresiz kalır ağlar. Canı yanar ağlar. Kendini başka türlü ifade edemediği için ağlar ve senin bundan haberin bile olmaz. Erkekler yalnız ağlar çünkü herkesin kabullendiği gerçekleri kendileri de kabullenmişlerdir artık.
İçeri girer girmez gördüğüm gözler anlattı her şeyi bana. Kimsenin konuşmasına gerek olmadığı zamanlardan biriydi bu da. Yatakta oturmuş kulaklıkları takılı ama müzik dinlemediğini bildiğim bir haldeydi.
Odanın kapısını kapatıp yatağa onun yanına oturduğumda hiçbir şey demedi bana. Bizim için değerli olan bir şeyi kaybetmek yanında sessizlik denen boşluğu da getiriyordu çünkü.
Bu oyunun içinden çıkacağımızı söyleyen az önceki ben Düşsel'in bu halini gördükten sonra kazanacağından şüphe dahi etmeyecekti.
Kaç saat susarak oturduk bilmiyorum. Öylece etrafı izledik odasının her detayını ezberleyecek kadar uzun bir süre... En sonunda sessizliği bozan yine onun sesi oldu.
"Gelen mesaj ne?" ben ona mesajdan bile haber vermemişken mesajı biliyordu. Ona şaşırmış şekilde baka kalmıştım.
"Bu oyun dedikleri şeyi kazanmalarına izin vermeyeceğim ve sen de benim yanımda olacaksın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SATRANÇ
Mystery / ThrillerÇoğu zaman sandığımız gerçekler yalandan ibarettir. Öğrendiğimizde kolay kolay kabullenemeyiz. İmge'nin yalnız kaldığını sandığı zaman gerçeklere olan inancı hayatını değiştirmişti. Amerika'dan dönmek zorunda olan Düşsel'in hayatı tamamen değişmek z...