Bahar
Ağrıyan göz kapaklarımı yavaşça açarken görüşüm aydınlanmamıştı. Karanlık bir odadaydım. Nerede ve kaç saattir tutulduğumu bilmiyordum. Odanın rutubetli kokusu midemi bulandırmıştı. Kalın zincir sıkı sıkı bağlı olduğu bileklerimi acıtıyordu. Zaman kavramını yitirmiş gibiydim. Son olanları aklıma getirmeye çalıştım.
Dün akşam geçti gözlerimin önünden. Akşam yemeğinden sonra Yavuz beni evimize en yakın taksi durağına bırakmıştı. Taksi yaklaşık 20 dakikalık yolculuktan sonra iki tane siyah araç tarafından durdurulmuştu. Araçtan inen adamlar taksi şoförünü gözlerini kırpmadan kafasından vurduklarında korkudan nefesim kesilmişti. Bir kaç saniye boş gözlerle önüme baktıktan sonra hızla telefonumu açacakken arabanın camlarının kırılması ile çığlık atmaya başlamıştım. Iki adam arabanın kapısını açıp beni tutmaya çalıştıklarında bağrışlarım ve çırpınışlarım yetersiz kaldı. Son hatırladığım ensemde hissetiğim keskin bir acıydı.
Şimdi ise bir odada tutuluyordum. Beni neden kaçırmışlardı ki? Ailemden para için desem onlarla görüşmüyordum. Yavuz için desem o da artık bir asker değildi. Onlar için bir tehdit de değildi. Neden kaçırılmıştım ki?
Etrafı dinlemeye başladım. Kapının ardından sesler gelse de net bir şey duyamıyordum. Etrafima bakıp kaçış yolu aramaya başladım. Eski ve küf kokan bir odaydı. Hiç penceresi yoktu. Eski bir fabrikaya benziyordu. Saatin kaç olduğunu tahmin bile edemiyordum. Saat kavramım yok gibiydi. Acaba Yavuz bir terslik olduğunu anlamış mıdır?
Normalde ayrı kaldığımız zamanlarda iki saatte bir arardı. Ama timle sohbete daldıysa aramayı unutmuş olabilir. Umarım bir an önce anlar ve polise haber verir. Inşallah kendi başına bir şey yapmaya kalkmaz. Eskiden olsa beni bulacağına inancım tamdı. Ama şimdi bir asker değil sade bir sivildi. Başı derde girebilirdi.
Karşımdaki demir kapının ardından gelen seslerle dikkatimi o yöne verdim. Dışarısını görebilirsem en azından nerede olduğumu öğrenebilirdim. Demir kapı büyük bir gıcırtı ile açılırken dışarısı da içerisi kadar karanlıktı. Tek bir kişi girmişti içeri. Yüzünü yere eğdiği için kim olduğunu en azından neye benzediğini görememiştim.
Bir kaç adım da yanıma yaklaştı. Kafasına geçirdiği siyah kapşonu yüzünü gizliyordu. Hafifçe başını kaldırdığında gördüğüm yüz ile geri gitmek istedim. Çok garip ve korkunç bakışları vardı. Kafasında tek bir saç yokken yüzünde de tek bir tüy yoktu. Bu onu ürpertici yaparken bakışları bana birini hatırlatıyordu.
"Hoşgeldin doktor hanım." dedi çatallanmış bir sesle. Sesi bile kendisi kadar korkutucuydu.
"Sen kimsin? Beni niye kaçırdın?"
"Sen beni değilde babamı çok iyi tanırsın. Bir iki defa karşılaşmışsınız."
"Tanımıyorum ben babanı. Niye kaçırdın beni?"