Yazar
Bavul tekerlekleri ve insan uğultusunun karıştığı kalabalıktan sıyrıldı genç kadın. Arkasında sürüklediği küçük bavulunu sabitleyip karşısındaki manzaraya baktı. Uçsuz bucaksız çorak topraklar hem büyüleyici hem de korkutucu geliyordu ona. Ama o alışıktı. Dışarıdan bakan biri onun çıtkırıldım ve şehirli görüntüsü karşılığında bu kızın burada ne işi var desene Bahar alışkındı. Kocası sayesinde yemyeşil Karadeniz'i de görmüş, dümdüz ovalarda da yaşamıştı.
Asker karısıydı Bahar. Yani bir zamanlar öyleydi. Henüz boşanma davası gerçekleşmemişti ama ayrıydılar artık. Kocasının nerede olduğunu bile bilmiyordu. Daha doğrusu yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyordu. Bu düşünce ile içini garip bir ürperti kapladı. Her ne kadar kızgın olsa da seviyordu Yavuz'u. Ondan uzakta olsa bile yaşasın istiyordu. Bu yüzden gelmişti zaten Mardin'e. Burada sınırın hemen dışındaki Dünya Sağlık Örgütünün kampında görev yapacaktı. Hem insanlara yardım edecek hem de meşgulken Yavuz'u aklının bir köşesinden uzak tutabilecekti.
Mardin Havalimanı yazan kapının altından çıkıp karşıdaki otobüslere gitmeye başladı. Otobüs ile ilk durağı Nusaybin sınır kapısı, oradan da savaştan kaçan insanlar için sığınacak bir yer olan Kamışlı son durağı olacaktı. Bavulunu sürüp güneşin yakıcılığından kurtulmak için hızlı hızlı yürürken bir yandan da annesini düşünüyordu.
Çok kızmış, senin artık bir annen yok demişti. Ama alışıktı Bahar. Annesine Yavuz ile evlenmek istediğini söylediğinde de aynı cevabı almıştı. Şimdi on kat daha kızmıştı Funda Kutlu. Kızının zaten bir asker ile evlendiği için sürekli tehlikede olması onu öfkelendirirken, tam Yavuz'dan kurtuldum derken şimdi de sınır dışı çıkmıştı.
Düşüncelerini bölen telefon sesi ile durdu. Omzundaki çantasından küçük telefonunu çıkarıp ekrandaki anne yazısı ile gülümsedi. Açık kulağına götürürken bir yandan da gülümsüyordu.
"Efendim annecim." Dedi sıcacık bir ses ile.
"Vardın mı kızım?" dedi karşısındaki meraklı ses.
"Vardım annecim. Şimdi otobüse biniyorum."
"Bahar sınırı geçince bir de kampa varınca mutlaka ara. Bak babanda bende çok merak ediyoruz kızım."
"Merak etme annecim. Ararım mutlaka. Hamit babama çok selam söyle. Benim için öp."
"Olur, söylerim güzel gelinim."
Eskiden her duyduğunda gülümsediği kelime üzmüştü genç kadını. Ben artık senin gelinin değilim dese de Gülümser'in vazgeçmeyeceğini biliyordu. Ne olursa olsun Gülümser için Bahar hep onun gelini, bir tanecik kızıydı. Zaten boşanacakları gerçeğini de bir türlü kabul etmemiş, ikisi ile de bir ay konuşmamıştı. Hala da kabullenebilmiş değildi kadın. İkisinin de birbirine deli gibi aşık olduğuna emindi. Kocası ile konuşurken ikisinin de katır gibi inadından dem vuruyor, oğlu ile her konuştuğunda sitem ediyordu. Kadına göre basit, her evlilikte olabilecek bir kavgayı büyütmüşlerdi sadece.