Jinyoung o fotoğrafları yok etmek istedi ama bunu yaparsa bir şeyler kaçırabilirdi. Jaebum'la birlikte akşam yemeği için karşılıklı oturuyorlardı. Yemeğiyle oynamayı kesip kafasını kaldırdı ve Jaebum'a baktı. "Bir şey sorabilir miyim?" Jaebum keyifsiz gözüküyordu. Belki de sormak için başka bir zamanı beklemeliydi. Başını aşağı yukarı sallayan Jaebum kafasına tabağından kaldırmamıştı. Jinyoung derin bir nefes aldı. "İyi misin?" Soracağı soru kesinlikle bu değildi bunu o da Jaebum da biliyordu.
Jaebum tekrar başını salladı ve kanıtlamak istercesine yemeğinden küçük bir parçayı ağzına attı. Jinyoung kaşlarını çattı ve çatalını bir kenara bıraktı. "Bebeğim iyi değilsin..." Jaebum kafasını kaldırmadı. Sanki oraya sabitlenmişti. Yorgun sesi Jinyoung'un kulaklarına ulaştı. "Yoruldum sadece...Bir şeyim yok." Jinyoung başka soru soramadan ayağa kalktı Jaebum. "Uzanacağım. Beni merak etme." Yatak odasına gidip arkasından kapıyı kapadığında Jinyoung tabağını uzağa itti. Yiyemeyecekti zaten...
Ayağa kalktı ve çalışma odasına girdi. İkinci gün aldığı mektubu açtı. Son paragrafı buldu.
Pencereleri görüyor musun Jinyoung? Güneş nasıl da içeriye giriyor? Sınıf gerçekten çok sıcak oluyordu biliyor musun? Notumu sıcaktan ve fizik öğretmenimiz Bay Kim yüzünden kısa kestiğimi hatırlıyorum... Bana soru sorup duruyordu... Mark'a hiç soru sormazdı. Onu hep uslu öğrenci gibi bilirdi...
-Sağ tarafta en arkada oturan çocuk.
Pencereler, sıcak, Bay Kim, Mark. Başını sallayıp ayağa kalktı ve bilgisayarı açtı. Adı ve soyadını arama motorunda arattı ve sonuçlara bakmaya başladı. "Pekala...lise...ben hangi liseye gittim.." Adını görünce o linke tıkladı ve okulun adına baktı. "Jinhae lisesi..." kendi kendine mırıldandı ve not defterine lisenin adını yazdı. Sonra da altı çizili sözcükleri. Okulun öğretmenlerle ilgili bilgi veren bir bölümü yoktu. Bu yüzden oraya kendi gidecekti. Yatak odasının kapısını tıklattı ve yavaşça açtı. "Jaebum?" Kafasını içeri uzattı. Sevgilisinin uyuduğunu görünce derin bir nefes alıp içeri girdi ve yanına oturdu. Saçlarını okşayıp alnını öptü ve bir süre onu izledi.
Saate bakıp yerinden kalktı ve üstünü değiştirdi. Okul kapanmadan oraya gitmesi gerekiyordu. Odadan çıkarken son kez Jaebum'a baktı. "O uyanmadan dönmüş olurum zaten...haber vermeme gerek yok." Kapıyı kapatıp ceketini giydi ve evden çıktı.
Liseye vardığında etrafa bakındı. Büyük bir bahçesi vardı. Bahçe boştu, köşede oturmuş konuşan iki öğrenci dışında kimse yoktu. Jinyoung okulun girişine doğru yürüdü ve kapıdaki güvenlik görevlisine selam verdi. "Merhaba...Bu okulun eski bir öğrencisiyim de...öğretmenlerimden birini soracaktım." Güvenlik gülümsedi ve oturduğu yerden kalktı. "Sizi müdüre yönlendirebilirim..?" Jinyoung başını sallayıp gülümsedi. "Teşekkür ederim!" Müdürün odasına girince etrafa bakındı. Güvenlik neden orada olduğunu anlattı ve odadan çıktı. "Bir şey içer misiniz?" Jinyoung başını sağa sola sallayıp gülümsedi. "Hayır teşekkür ederim." Müdür başını salladı ve ona döndü. "Pekala Bay Im...liseden mezun olalı baya bir süre olmuş. Öğretmeninizin kim olduğunu öğrenmeniz için özel bir sebep var mı?" Jinyoung elleriyle oynadı. "Ben...Bir trafik kazası geçirdim ve bu yüzden hafızamın bir bölümünü kaybettim. Şey...tekrar hatırlamak istiyorum." Müdürün yüzündeki ifadeyi görünce göz devirmek istedi. Adam resmen ona acımıştı.
"K-kimi öğrenmek istiyordunuz?" Mırıldandı. "Bay Kim. Fizik öğretmeni olan." Jinyoung derin bir nefes aldı ve adamı tuşlara basarken izledi. Adam başını sallayıp gülümsedi. "Kim Ryeowook. Korkarım ki artık başka bir okulda çalışıyor." Jinyoung başını salladı. "Numarasını almak mümkün mü?" Adam başını salladı ve ona bir not kağıdı uzattı. "Acaba...öğrenciler hakkında da bilgi edinebilir miyim?" "Tabi...eğer adını ve so-" Jinyoung'un zil sesi adamın sözünü yarıda kesti. Jinyoung gergince güldü. "Özür dilerim lütfen kusura bakmayın." Telefonunu kendine çevirdi. Jaebum'un aradığını görünce vücudu yine buz kesmişti. Derin bir nefes aldı. "B-buna bakmam gerekiyor. Özür dilerim." Yerinden kalktı ve odadan çıktı. Telefonu açıp kulağına götürdü. "Alo?" Jaebum'un sert sesi hiç beklemeden kulağına ulaştı. "Neredesin sen? Dışarı çıkarken neden bana haber vermedin?" Jinyoung dudaklarını yaladı. "Jaebum, sadece dolaşmaya çıktım sevgilim. İyiyim." Diğer uçta sinirli bir gülüş duydu. "Neden diye sordum! Soruma cevap ver." Jinyoung'un karnı endişeyle bulanmaya başladı. "U-uyuyordun. Bu yüzden sana haber veremedim. Y-yorgun gözüküyordun ve ben sen d-dinlen diy-" "Seni almaya geliyorum." Jaebum, Jinyoung'un sözünü kesti. "Nerede olduğunu söyle." Jinyoung korkuyla etrafına bakındı. Jaebum'un ani değişikliği onu korkutmuştu. Rahatsız da etmişti. "Sakinleş lütfen..." Mırıldandı. "Jinyoung eğer nerede olduğunu söylemezsen yemin eder-" Jinyoung telefonu kapadı ve hızlı çıkışa gitti. Eve doğru yürürken telefonu o kadar çok çaldı ki bir süre sonra telefonu kapadı. Onunla konuşmak istemiyordu.
Eve gitmek istemiyordu.
Jaebum'dan...kendi sevgilisinden korkuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
thirty day love letters
FanfictionUnknown: Hey Park Jinyoung, kapının önündeki kutu senin için.