Jinyoung derin bir nefes aldı ve evin kapısını çaldı. Mark'ın eve gitmesini söylediği gece kendinde o cesareti bulamamıştı. Ancak ertesi sabah kalktığında Jaebum'u arayıp eve geleceğini söyleyebilmişti. Jaebum onu çok özledigini söyleyip durmuştu. Jinyoung kapının önünde dikilirken iki günü gözden geçirdi. Bu günleri iyi ya da kötü diye birbirinden ayıramazdı. Ancak öğrenim açısından verimli günler olmuştu. Bir sürü yeni şey öğrenip Mark ile tanışmıştı.
Kapı açıldığında iki güçlü kol onu kendine çekti. "Ahh Jinyoung...Bebeğim Seni çok özledim...çok özledim." Saçlarının arasında hissettiği parmaklarla yerinde hafifçe kıpırdandı Jinyoung. "J-jaebum..." Jaebum kollarını sıklaştırdı. "Bir hata yaptım ama bir daha asla olmayacak...söz veriyorum sevgilim." Jinyoung gözlerini kapadı. Ne olursa olsun Jaebum'u seviyordu. İnsanlar hata yapabilirdi... Kollarını onun boynuna doladı ve gözlerini kapadı. "Üzgünüm...ama beni korkuttun." Geri çekilip gözlerine baktı. "Bana bir daha bağırmayacaksın değil mi Jaebum? Bağırmanı istemiyorum.." Jaebum hızlıca başını salladı. "Yapmayacağım! Söz veriyorum yapmayacağım! Lütfen...beni affet olur mu?" Jinyoung'un yüzüne küçük bir gülümseme yayıldı. Jaebum'un onu kaybetmeyeceği için bu kadar sevinmesi hoşuna gitmişti. Yavaşça başını salladı. "A-affettim bile." Kıkırdadı.
Jaebum elini tuttu ve onu üst kata çıkardı. Banyoyu açıp gül yapraklarıyla süslediği küveti ve etrafına dizdiği mumları göz önüne serdi. Jinyoung ağzı açık bir şekilde etrafa baktı. "S-sen neden b-bu kadar...uğraştın?" Jaebum gülümsedi. "Çünkü seni kaybetmek istemiyorum."
İkisi küvetin içinde birbirlerinin kolları arasındaydılar. Jinyoung, Jaebum'un elleriyle oynuyordu. Bir süre sessizce durdular. Sessizliği bozan Jinyoung idi. "Hey...şu koroya yaptığım bağışları arttırmak istiyorum da." Jaebum aniden buz kesildi. "S-sen bunu nereden b-biliyorsun?" Jinyoung kaşlarını çattı. "Neden hatırlamayayım ki?" Jaebum derin bir nefes aldı ve bir süre konuşmadı. Her şeyi kafasında tartıyor gibiydi. "Başka ne hatırlıyorsun?" Jinyoung başını sağa sola salladı. "Eh birkaç şey işte. Sen neden bu kadar gerildin ki?" Güldü. Jaebum kollarını sıklaştırdı. "Gerilmedim ki...sadece şaşırdım. Hatırlayacağını düşünmemiştim." Jinyoung omuz silkti ve gülümsedi. "Düşünmediğin anda oluyor zaten her şey. Ben de sinirini kontrol edemeyeceğini düşünmemiştim." Jaebum ona cevap vermedi. Onu kırdığını biliyordu ama bunu haketmişti. Ona bağırmasını istemiyordu. Güçsüz sanılmak istemiyordu.
Banyodan çıktılar ve yatak odasına gittiler Jaebum başım ağrıyor diyerek yatağa girmişti Jinyoung ise alt kata inip televizyonun önüne oturmuştu. Bir süre öylesine oturup izledi. Tam gözleri kapanırken telefonundan gelen mesaj sesiyle yerinden zıpladı.
Yuta: Hey! Kapının önüne gel.
Yuta da kimdi? Bir süre ekrana baktı ve kafasının üstünde aniden bir ampül yandı. Mark! Tabi ya...ayağa kalkıp koşar adımla kapıya gitti ve kapıyı açtı. Mark'ın gülümseyen yüzüyle karşılaşınca kıkırdadı ve ona sarıldı. "Hey...uyuyor mu?" Jinyoung yavaşça başını salladı ve üst katı gösterdi. "Harika...zaten fazla zamanını almayacağım." Çantasını açtı ve elini içine soktu. Bir kamera çıkardığında Jinyoung ellerini izledi. "Pekala...mektupları gönderen kişi senden küçük cevaplar istiyor. Fotoğraflarla birlikte. Kendi fotoğrafını çekmek zorunda değilsin. Etrafı, ilgini çeken bir şeyi..." Jinyoung kamerayı yavaşça elinden aldı. "N-ne yapacağım?" "Ne çekeceğini bulacaksın Jinyoungie! Gitmem gerek." Göz kırptı ve arkasını döndü.
Jinyoung kapıyı arkasından kapayıp derin bir nefes aldı. "Neden böyle yapıyorsun..? Yanıma gelip benimle konuşmak bu kadar mı zor?"
~~~~~~~~~~~~~💚
-Light
ŞİMDİ OKUDUĞUN
thirty day love letters
FanfictionUnknown: Hey Park Jinyoung, kapının önündeki kutu senin için.