*1 dinlenmemiş mesajınız var!*
Jinyoung işaret parmağını bildirimin üzerine götürdü ve yavaşça bastırdı. Sevgilisinin sesi kulaklarına dolunca derin bir nefes aldı. "Jinyoung, bebeğim lütfen eve dön. Neden öyle davrandığımı bilmiyorum. Sadece...Sadece senin için endişelendim. Lütfen geri dön." Sesi ağlamaklı çıkıyordu. Jinyoung telefonunu kitleyip önündeki masaya koydu. Bir otele gelmişti. Eve giderse kavga edeceklerini bildiğinden otele gitmeyi düşünmüştü. Jaebum sinirlendiğinde hep böyle miydi? Ya o mektupları bulursa? O zaman ne yapardı? Derin bir nefes aldı başını sağa sola salladı. İyi hissetmiyordu. Telefonu bir mesaj sesiyle öttü. Telefonunu alıp mesajın kimden geldiğine baktı.
Unknown: Hey Park Jinyoung. Kapının önündeki kutu senin için.
Jinyoung bu kişiye hiç cevap vermemişti. Her gün aynı saatte mesaj atıyordu ama...ama bugün evde değildi ki. Korku ve panik içini kaplarken derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. "Pekala...ona geri yazarsın..."
Pjy: ben...evde değilim. kutuyu alamam.
Unknown: Hey Park Jinyoung. Kapının önündeki kutu senin için.
Pjy: kutuyu geri al! jaebum görecek...
Unknown: Hey Park Jinyoung. Kapının önündeki kutu senin için.
"Canın cehenneme." Jinyoung telefonunu yatağa atıp banyoya gitti ve yüzünü yıkadı. Evde değilimin neresini anlamıyordu? Aynı mesajı atıp duran bir aptal...belki de insan bile değildir. Bir bilgisayarı kodlamıştır ve...Jinyoung başını sağa sola salladı. Aptalca şeyler düşünmeyi kesmeliydi. Kimya öğretmeninin numarasını almıştı...onu arayıp ne diyecekti ki?
'Hey Bay Kim! Ben 5 yıl önce lisede okuttuğunuz Park Jinyoung. Sınıfta fotoğraf çekip duran biri var mıydı? Kesin hatırlıyorsunuzdur...' göz devirdi ve yüzünü kuruladı. Banyodan çıktı ve telefonu eline aldı. Her gün okuduğu mesajı bir kez daha okurken iç çekti. "Kapının önündeki kutu senin için..." kendi kendine mırıldandı ve gözlerini yere dikti. "Acaba...Acaba gerçekten.." Gözleri irileşirken onları kapıya dikti. "Ahh hayır bu imkansız..." mırıldandı. "Bu yazan kimse...nerede olduğumu bilmiyor...nereden bilecek?" Derin bir nefes alıp başını sağa sola salladı ve kendini kapıya gitmemek için tuttu. Tabi...bu çabası sadece iki saniye sürdü. Sonra ayağa kalktı ve hızla kapıya gidip aniden kapıyı açtı. Yerde duran karton kutuyu görünce gözleri yine irileşti ve kesik bir nefes aldı. "Tanrım...sapık falan mı?" Kutuyu sıkıca kavradı ve arkasından kapıyı kapatıp kitledi. Güvende hissetmiyordu.
Yavaşça kutunun kapağını açtı. Köpükler...mavi ve mor. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki...Elini kutuya daldırıp tanıdık iki kağıdı kavradı ve çıkardı.
Merhaba Jinyoung,
Bugün çok boş geçti ama bir ton güzel şey oldu! Aptal sevgilinin gelmemesi günün en güzel olayı olabilir! Ahh bekle...bana bugün adımla seslendin! Sen ve Mark'ın fotoğrafını çekmem için...çok mutlu gözüküyordun. Belki de ben kafamda kuruyorumdur ama Jaebum yokken...daha rahat gibisin. Sanki o seni kendine bağlayan görünmez bir zincire sahip. Yanındayken kapalı bir kutuya dönüşüyorsun. Sadece ona karşı iyi oluyorsun. Ahh bilmiyorum...bunu kimseye anlatmadım ama anlatsaydım beni deli falan sanarlardı...
Jaebum neden okula gelmedi biliyorum. Bugün herkese nerede olduğunu sorup durdun. Bana sormadın yani söylemediğim için suçlu sayılmam. Zaten söyleseydim tartışırdınız ve senin üzülmeni istemiyorum.
Ahh seni nasıl da düşünüyormuşum görüyor musun Jinyoung? Hala düşünüyorum...Sadece artık fotoğraflarını çekmem için beni çağırmıyorsun. O hallerini özlüyorum... Her neyse...Sadece şunu bil Jaebum sinirini kontrol edebilen biri değil. Asla olmadı ve olmayacak. Hafızanı kaybetmen sadece benim işime gelmedi. O da bu durumdan payını çıkarıyordu, düne kadar.
Kaşlarını çattı. Jaebum'un sinirli halini zaten görmemiş miydi? O gün okuldayken sadece sert konuşmuş ve sesini yükseltmişti. Böyle şeyler çok normaldi ki...insanlar sinirlendiklerinde seslerini yükseltirlerdi. Daha ileri gidemezdi değil mi? Sözleri kırıcıydı evet...ama fiziksel acı? Canını yakar mıydı? Jinyoung başını sağa sola salladı ve mektubu yatağa koyup fotoğrafa baktı. O ve bir çocuk yan yanaydılar. Çocuk kolunu Jinyoung'un omzuna atmıştı. Önceki fotoğrfta olduğu gibi değil de...daha mutlu çıkmıştı. Fotoğraftaki çocuğun karasından küçük bir ok çıkarılmıştı ve Mark Tuan yazıyordu.
"Ahh Mark Tuan...kim olduğunu bulacağım." Kendi kendine boş odaya mırıldandı. Bir süre yere boş boş baktı. Karnının guruldaması onu transtan çıkardı. "Bir şeyler yesem iyi olur." Dedi ve yerinden kalktı. Restoranta ineceğinden yanına sadece telefonunu aldı. Kapıyı arkasından kapadı ve telefonunu açıp restoranta doğru ilk birkaç adımını attı. Başka biriyle çarpışmasıyla birlikte geri sarsıldı.
Tanıdık birilerine.
~~~~~~~~~~~~~
💚
-Light
ŞİMDİ OKUDUĞUN
thirty day love letters
FanfictionUnknown: Hey Park Jinyoung, kapının önündeki kutu senin için.