Unknown: Hey Park Jinyoung, kapının önündeki kutu senin için.
Jinyoung mesajı görünce kalbinin aniden hızlanmasına engel olamadı. Acaba bugün ne okuyacaktı ve hangi fotoğrafı görecekti. Jaebum dün akşam eve geldiğinde ona söyleyip söylememe arasında çok gidip gelmişti ama en sonunda kendini tutup söylemedi. Kendini kötü hissediyordu evet ama bu meraklılığını bastıracak bir his değildi. Jinyoung geçmişle ilgili konuşmayı sevmiyordu. Ona lise yıllarını sorduğunda kendi kendine gülmüştü ve çenesi kasılmıştı. Kendi kendine konuşur gibi bir mırıltıyla "Kötü zamanlardı." Diye cevap vermişti. Ne kadar kötü olabilirdi ki? O fotoğrafta gayet mutlu gözüküyorlardı. Jinyoung konunun üzerinde durmadı. Jaebum şüphelensin istemiyordu.
Mesajı tekrar okuyup yerinden kalktı ve yavaşça kapıya gitti. Önce delikten baktı. Kapının önündeki kutuyu görünce kapıyı açıp kutuyu aldı ve arkasından geri kapadı. Dün yaptığı gibi kahve masasının üstüne koydu ve koltuğa oturdu. Kutuyu açtığında karşısına yine köpükler çıktı. Mor ve mavi köpükler. Elini köpüğe daldırıp kağıtları çıkardı. İlk önce polaroide baktı.
Fotoğraf bir sınıf fotoğrafıydı. Yaklaşık yirmi kişi gülümseyerek poz vermişti. Arkalarında tüm duvarı kaplayan bir ayna vardı. Jinyoung kendini bulmak için biraz çaba sarfetti. Kendini gördüğünde kıkırdadı. O saç kesimini ne düşünerek yaptırmıştı ki? Sonra Jaebum'u aramak için diğer insanların yüzlerine baktı. Onu sonunda bulduğunda kolunu kendinden kısa bir çocuğun omzuna attığını gördu. Kısa olan çocuğun kafasından kırmızı bir ok çıkarılmıştı ve büyük harflerle 'MARK TUAN' yazıyordu. Mark Tuan... Jinyoung fotoğrafa baktı ve başka isim var mı diye aradı. Bir şey bulamayınca ofladı ve kendisine baktı. Bir kızla kafa kafaya vermişti ve gülümsüyordu. Kızın saçları açık kahverengiydi ve gülüşü yapmacık duruyordu.
Fotoğrafı bir kenara bırakıp mektubu açtı.
Merhaba Jinyoung. Bugün özel bir gün değil. Bütün derslerimiz boş, hava çok sıcak ve aptal sevgilin durmadan sana trip atıyor. Eğer beni görseydin...her neyse. Sınıf fotoğrafı çektirmenin iyi bir fikir olduğunu düşündü herkes. Eğer sana bir gün bu polaroidi yollayacak olursam merakından fotoğrafı deşeceğini falan bilerek yollayacağım ve başından söylüyorum. Fotoğrafta yokum. Ben fotoğrafı çeken kişiyim. Sana asla açılamayacağım nasıl olsa...Fotoğrafımızın olması anlamsız olurdu. Çok anlamsız.
Pencereleri görüyor musun Jinyoung? Güneş nasıl da içeriye giriyor? Sınıf gerçekten çok sıcak oluyordu biliyor musun? Notumu sıcaktan ve fizik öğretmenimiz Bay Kim yüzünden kısa kestiğimi hatırlıyorum... Bana soru sorup duruyordu... Mark'a hiç soru sormazdı. Onu hep uslu öğrenci gibi bilirdi...
-Sağ tarafta en arkada oturan çocuk.
Jinyoung bir süre nota öylece baktı. Altı çizili sözcükler oraya dikkat etmesi anlamına mı geliyordu? Yoksa bir ipucu muydu? Notu tekrar tekrar okudu. Bir şey bulamayınca oturduğu yerden kalktı ve kağıtları saklamaya gitti.
~~~~~~~~~~~~~
💚
-Light
ŞİMDİ OKUDUĞUN
thirty day love letters
FanfictionUnknown: Hey Park Jinyoung, kapının önündeki kutu senin için.