a debatable happy ending

423 42 251
                                    

Jackson, Jinyoung'u hastane odasında bırakıp kapının önünde çıktı. Hava serindi duvara yaslanıp etrafta koşuşturan insanlara baktı ve iç çekti. Ne oluyordu böyle? Neden hiçbir şey yolunda gitmiyordu? Jinyoung günün  sonunda onun yüzünden vurulmuştu. "Umarım kendini suçlamıyorsundur." Arkasından gelen Mark'ı duymamıştı. Başını sağa sola sallayıp kolunu onun omzuna attı ve derin bir nefes aldı. "Kimseyi suçlamıyorum Mark. Sakın bir şey üstlenmeye çalışma." Mark yavaşça başını sallayıp ona sarıldı. "O iyi, önemli olan bu değil mi? Kimse hapse girmeyecek, kimse sorun yaratmayacak. Her şey halloldu." Jackson yavaşça başını salladı ama aklının bir köşesinde hala şüphe vardı. "Jinyoung kendini suçluyor. Bir zamanlar sen de kendini suçluyordun." Jackson onun dediklerine kulak asmadı. "Kendini. Suçluyor." Onun ardından mırıldandı.

Mark geri çekilip ona baktı. Jackson omuz silkti. Bunu zaten biliyordu. Jaebum nasıl olursa olsun Jinyoung onunla bir geçmişi olduğunu biliyordu. İlk uyandığında yanında olan oydu ve şimdi Jaebum'un sırf Jinyoung onu sevmediği için kendini öldürdüğünü de biliyordu. Yavaşça duvardan ayrıldı. "Jinyoung'un yanına gidelim hadi." Mark başını sağa sola sallayıp duvarda kaldı. "Konuşacaklarınız vardır. Ben sonra gelirim olur mu?" Jackson yavaşça başını sallayıp ona gülümsedi. "Jackson?" "Hm?" Mark derin bir nefes aldı. "Belki de anlatmalı-" "Ben hallederim Mark."

Jinyoung'un yattığı odanın önüne geldiğinde yavaşça kapıyı açıp içeri girdi. Kapıyı arkasından kapattığında ve başını kaldırdığında Jinyoung'un vücudunun yattığı pozisyonda değil, doğrulmuş bir şekilde olduğunu gördü. Gülümsedi. Ancak Jinyoung mutlu değildi. Gözleri ellerindeydi ve alt dudağını dişliyordu. Jackson yavaşça yanına gidip ellerinden birini kendinikilerin arasına aldı ve dudaklarını narin tenine bastırdı.

Bir süre hiç konuşmadılar. Jinyoung boş boş kenetli ellerine bakıyor Jackson da onu izliyordu. Jinyoung sonunda kafasını kaldırdı ve Jackson'ın gözlerine baktı. Dolu gözlerinde yaşlar tutunuyordu, alt dudağı dişlerinin arasındaydı ve Jinyoung çökmemek için direniyordu. Jackson, Jinyoung'a bakıp iç çekti ellerini hafifçe sıkıp doğruldu. Dudaklarını, onun dolu gözlerine bastırdı. Tuzlu suyu dudaklarında hissettiğinde Jinyoung'un hıçkırığını da duydu. Jackson'ın elleri arasında olan eli oradan kurtulup Jackson'ın tişörtüne ulaştı ve onu sıkıca kavrayıp yüzünü saklamak hafifçe aşağı kaydı. Jackson, Jinyoung'un gözlerinin boynunu ıslattığını ve dudaklarından kaçan hıçkırıkların kalbine birer çizik attığını hissedebiliyordu. Jinyoung'un saçlarını hafifçe okşadı, kendini suçluyordu. Jaebum'layken, Jackson'a aşık olduğu için kendini suçluyordu. Ona bir şey anlatmasaydı bu hale gelmeyeceğini ve onu bağlamayacağını, onun da evsen kaçmak zorunda kalmayacağını biliyordu. Ama Jackson bunları bir hata olarak görmüyordu. Jinyoung konusunda bencildi. Onu kimseyle paylaşmak istemiyordu, her seferinde geri püskürtüldüğünden olsa gerek pes etmeyi aklından bile geçirmemişti. Yaptığı her şeyde haklıydı. Ne yapmış olursa olsun. Jaebum ölümü haketmiyordu evet, ama yaşasaydı Jinyoung asla güvende olamayacaktı.

"O b-benim y-yüzümden öldü Jackson..." hıçkırıkların arasında çıkan birkaç fısıltıyı duyan Jackson başını sağa sola salladı. "Ne yaptıysa kendi yaptı Jinyoung. Bunu biliyorsun bebeğim..." Jinyoung başını sağa sola sallayınca ağlaması şiddetlendi. Jackson derin bir nefes aldı. Onu böyle görmeye dayanamıyordu. "Sana zarar verdi..." Jinyoung başını salladı, en azından Jackson birkaç saniyeliğine titremeyi bırakıp kendi kendine salladığını düşünmek istedi. "S-sadece beni i-istiyordu...ç-çok bencil d-davrandım."  Jackson kaşlarını çattı. "Jinyoung bana bak, bana bak lütfen." Jackson kafasını kaldırıp ona bakması için Jinyoung'un çenesinin altına koydu elini.

"Sen hiçbir şey yapmadın. Senin bir suçun yok. Eğer sana mektupları atmaya başlamasaydım hiçbir şey bilmeyecektin. Sen sadece içindeki hisse güvendin ve doğru olan şeyi yaptın. Bana geldin. İyi olan taraf benim Jinyoung-ah...seni kurtaracak olan benim. Ne olursa olsun yanında olacağım, o da olacaktı belki, bunu sana hep söylüyordu değil mi? Ne olursa olsun seni bırakmayacağını? Ama bıraktı. Seni de yanında götüreceğini sandı, gerçeklerle yüzleşmek istemedi ve bu yüzden kolay yolu seçti. Bencillik yapan o. Seni herkesten saklayıp gizlemek isteyen o. Sen kimsenin ölümüne sebep olmadın Jinyoung-ah. Sen kendi özgürlüğünü kazandın. Sence...ben bu mektupları atmasaydım, onunla o saçma, yapmacık hayatı yaşıyor olsaydın daha mı iyi olurdu? Her şeyden habersiz...sana yaptıklarından habersiz. Sana kaza yaptırdı Jinyoung. Seni önemsemiyordu, sadece seni kaybetmek istemiyordu. Takıntılı biriydi, bunu sen de biliyorsun. Kendini suçlayamazsın...burada suçlanacak kişiler ben ve Jaebum'uz. Ben seni daha erken alamadığım için suçluyum, Jaebum ise seni kendine bağlayamadığı için. Sen ise...suçsuzsun bebeğim. Sen sadece bizim aramızda kalan kurbandın. İkimiz de seni seviyorduk, birimizin diğerini yenmesi gerekiyordu. Bu bir yarış değildi, en azından ben öyle görmüyordum. Jaebum o kazayı sana yaptırana kadar bir yarış değildi evet, ama kazadan sonra...seni onun ellerine bırakamazdım. Sevdiğim adamın bu şekilde eriyip gitmesine izin veremezdim." Başını sağa sola salladı. "Seni tekrar almasına izin veremezdim." Jinyoung gözyaşları akmaya devam ederken mırıldandı. "T-teşekkür ederim. Teşekkür ederim Seun-ah..."

thirty day love lettersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin