Soğuk.... soğuk bir gün...
New York hep böyledir diye düşündü Carl. Hep soğuk, hep kasvetli... Hele bir de cenaze varsa....
Carl,onu fazla tanımamasına rağmen ağlıyordu. Neden bilmiyordu. Arabanın arka koltuğuna baktı. En sonunda ağlamaktan yorulup uyuyakalmıştı Fred. Sonra neden olduğunu anlamaya başlamıştı Carl. Sevgi... Aşka hiç dönüşmemiş bir sevgi... Bir his.
New York'a girerken yağmur daha da şiddetlenmişti. Cenaze Central Park'ta olacaktı. Manhattan köprüsünün üstünden geçerken Fred'in uyandığını gördü. Fred hiçbir şey demedi. Suskun kalmak belki de diyebileceği en etkili şeydi...
-İyi iş başardınız, herhalde ne işe karıştıklarını anlamışlardır....
-Kesinlikle anlamışlardır Direktörüm. Sonraki hedef için bir bilgi var mı?
-O adam.... bir saniye duraksadı. Sonra devam etti: "Adını söylemeyen o adam, sorun çıkartacak gibi onu dikkate al.
-Anlaşıldı direktörüm, siz nereye gideceksiniz?
Amir rahat koltuğuna yayılmıştı. Üstad-ı Muhterem'i aramayı düşünüyordu. Sonra vazgeçti. Bruce konusunun biraz daha bekleyebileceğini düşündü. Sonra cenaze konusunu düşündü. Belki de cenazeye katılmalıydı. Fred ile iletişime geçmeliydi. Ancak ne yapacağına karar veremedi. Bu toplu cinayeti terörist saldırısı gibi gösterenlerin kesinlikle Direktör denen adam olduğunu anlamıştı. Belki de bu konuda Fred'in desteğini almalıydı. İşin içine hükümetin girdiği çok açıktı ve Amir kendi işlerinin içinde hükümeti istemezdi. Ardından hızlı davrandı ve hemen evden çıkıp Central Park'a doğru sürmeye başladı...
Central Park aslında her zaman New York'un kasvetli havasını yumuşatan yer omuştu. En yağmurlu zamanlarda bile Central Park ışık saçardı. Fred New York'ta kaldığı zamanlarda o kasvetli şehir havasından bunaldığında kendini Central Park'a atardı. Ama o gün çok farklıydı. O gün hiçbir şey onun moralini düzeltemezdi.Artık ağlayamayacak kadar yorgun olduğunu hissediyordu.
Fred'in çok az bir çevresi vardı, ancak o az çevresindeki herkes ordaydı. Üstüne üslük prestijli kurumun kurucu üyelerinden biri vefat ettiği için pekçok kişi daha burdaydı. O anda karanlıktan birini seçti. Rash! Rach onu yanlız bırakmamıştı. Bir yerlerden duyup gelmişti. O gün ilk defa biraz deha iyi hissetti. Vefalı dostları olduğunu bilmesi onu az da olsa mutlu edebilmişti.
-Rash! Geldin mi?
-Elbette geldim eski dostum....
-Seni uzun zamandır görmiyordum... Postamı almıştın değil mi?
-Elbette! Hatta cevap da göndermiştim unuttun mu?
-Unutkanlığıma geldi.... Kusura bakma
-Fred bugün senin hala hafızanı kaybedip kalp krizi geçirmediğine şaşıyorum!
Fred zoraki gülümsedi. O anda Carl'ı gördü ve tanıştırma isteği geldi:
-Carl! Bu benim Harvard'dan dostum Rash. Kendisiyle çok araştırmalar yapmıştık.
-Memnun oldum ben de Carl Smith
Rash cevap verdi:
-Kim olduğunuzu çok iyi biliyoru Bay Smith... Ben de memnun oldum. Yağmur çok siddetleniyor gibi içeri geçelim mi?
Langdon onu gördüğünde gözleri faltaşı gibi açıldı. Onun burada ne işi vardı! Her şeyi mahfetmek üzereydi!
-Merhaba Bay Rash!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmkansız
Science FictionBirileri doğa'nın kanunları ile oyun oynuyor... Hem de epey uzun süredir. Tüm olayların ortasında deli dahi bir bilim adamı ve bir Amerika departmanı bu oyunu çözmeye çalışıyorlar... Ancak başarılı olabilecekler mi? Fakat her şeyden önemlisi, bunun...