Sevda Var Serde

6.2K 181 123
                                    

Yan odadan gelen kuru öksürük sesini duyunca birbirine baktı ana kız. Yine başlamıştı ve onu boğacak gibiydi. Azize hemen oturduğu yer minderinden kalktı ve kocasının yanına gitti. Başucundaki sürahiden bir bardak su doldurup içirdi. Cevdet biraz olsun rahatlamıştı, arkasındaki yastığa yaslandı.

Hilal ve küçük kardeşi Mehmet de kapı önüne gelip oradan bakmışlardı içeri. Cevdet oğluna elini uzattı, Mehmet çabucak babasının yanına yürüdü ve yatağının kenarına oturdu. Oğlunun saçlarını okşadı Cevdet, bu öksürüklerin ailesini korkuttuğunu biliyordu.

Azize de bu sıra kızına doğru yürümüştü. Onu bir kolunun altına aldı ve yine oturdukları köşeye doğru yürüdüler, minderlerine yan yana oturdular. Evleri üç bölmeydi, iki odanın kapısı bu oturma odası ve mutfak olarak kullanılan kısma açılırdı. Bir oda Azize ve Cevdet'in, diğer oda ise Hilal ve kardeşi Mehmet'indi. Eskiden ablaları Yıldız da vardı ama o geçen yıl evlenmiş ve civar köylerden birine gelin gitmişti.

''Anne, haber verelim mi Mustafa Sami Bey'e?''

''Kızım, gelecek aynı şeyleri söyleyip gidecek.'' dedi Azize. Kırıp kendine doğru çektiği dizine bir kolunu sararken hafifçe sallandı. ''Şehre gitmek lazım dedi ya, oradaki hekimler görmeliymiş.''

Bu mesele açılınca Hilal annesine doğru yaklaştı. Çok düşünmüştü bunun hakkında, aklında bir şey vardı. ''Anne ben bir şey düşündüm.'' dedi, biraz çekinerek. Babasının şehirdeki hekime görünmesi için para lazımdı. Cevdet hasta düştüğünden beri iş yapamaz olmuştu, her şeye ana kız ikisi koşuyordu. Sofraya koyacak yemeği zor buluyorlardı.

''Ne düşündün kızım?''

''Para meselesini... Sen şimdi kızacaksın, istemeyeceksin ama...''

''Söyle kızım, çatlatma insanı!''

''Ben de gideyim kızlarla Güzelce'ye. Toprak sahipleri çok iyi yevmiye veriyormuş.''

''Olmaz!'' deyip baştan kestirip attı Azize. Bu konu daha önce de açılmıştı, o zaman da istememişti.

''Neden olmaz diyorsun? Görmüyor musun babamın vaziyetini? Uzun sürmez. Ben parayı denkleştirince gelirim, şehre gideriz, tedavi olur babam, iyileşir... Ha, anne?''

''Kızım, seni bir başına nasıl göndereyim ta oralara?''

''Bir tek ben değilim ki, diğer kızlar da var. İki yıldır gidiyorlar. Hem bu yıl Canan da gidecek.''

''Kızları bilmem ben! Nasıl yerdir, insanları nasıldır... Başına bir fenalık gelir... Yok!'' Elini havaya kaldırdı. ''Göndermem seni!''

Azize son sözünü söylemişti. Arkasındaki duvara yaslandı. Mehmet geldi biraz sonra odadan, yanına sokulup kucağına yattı ve biraz sonra da uykuya daldı. Hilal onu kucağına alıp odalarına götürdü, yatırdı. Azize de kocasının yanına geçti. Hırıltılı bir nefesle uyuyordu Cevdet. Elini tuttu kocasının Azize, üzerini okşarken gözleri doldu.

Hilal annesini ikna etmek için birkaç gün daha dil döktü ama etki etmedi. Bir gün, babası yine bir öksürük krizine tutulduğunda yanına koştu hemen. Köy hekimi Mustafa Sami'nin hazırladığı ilaç da artık rahatlatmıyordu onu. Bu öksürük yemesine, konuşmasına engel oluyordu. Öyle çok öksürdü ki, elindeki mendil kanlandı.

''Anne!'' diye bağıdı Hilal, korkuyla. Azize kapı önünden koşarak geldi, kanı görünce o da gözlerini korkuyla açtı. Mehmet'i, hekimi çağırmaya gönderdiler. Durumun ciddiyetini gördü Mustafa Sami gelip tedavi edince. Yeni bir ilaç hazırladı ama bir kere daha şehirdeki hekimlere görünmesi gerektiğini söyleyip gitti.

BedbahtlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin