Bahtiyarlar

3.8K 127 66
                                    

Akşamın alacakaranlığında hızlı adımlarla eve doğru ilerliyordu. İşi erken bitmiş ama özel ders verdiği birkaç öğrenciyle ilgilenirken vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştı. Şimdi de, daha fazla geç kalmamak için olabildiğince hızlı gitmeye gayret ediyordu. Mektepten fazla uzaklaşmamıştı, karanlık sayılabilecek bir sokağa girdi. Evlerin ışıkları yanıyordu ama sokakta kimseler yoktu. Ansızın bir ıslık sesi duydu, tedirginlikle arkasına baktığında karşıdaki evin duvarına yaslanmış birini gördü. Yüzü karanlıkta kalıyor ve görünmüyordu.

''Genç ve güzel bir kadın... Bu vakitte... Yalnız...'' Dura dura konuştu oradaki adam. Hilal tamamıyla onun olduğu tarafa dönerken bir kaşını havaya kaldırmıştı.

''Ne olmuş?''

''Benim gibi genç ve yakışıklı... Yalnız bir adamın, bu vakitte dikkatini çekmiş.''

''Göster yüzünü de, yakışıklı olup olmadığına ben karar vereyim.''

Hafifçe öksürdü Leon, boğazını temizlemek ister gibi. Yaslandığı yerden ağır bir hareketle doğruldu. Aheste adımlarla yürüyüp Hilal'in karşısında durdu ve çapkın bir gülümsemeyle yüzüne baktı.

''Ne düşünüyorsun?''

''Hm?'' diye mırıldanırken dudaklarını birbirine bastırdı Hilal. Bir süre düşündü. ''Serserinin tekisin, kadınlara laf atmaya utanmıyorsun... Ama en azından yalancı değilsin.''

''Öncelikle...'' diye lafa başladı Leon. Aynı anda parmaklarını Hilal'in saçlarına doğru uzatmıştı. Parmak uçlarıyla saçlarını boynundan geriye doğru attı. ''...serseri değilim. İşinde gücünde bir adamım ben. Kadınlara laf atmak da huyum değildir ama...'' Bu kez parmak uçlarını boynuna değdirip aşağı yukarı kaydırdı. ''Böyle güzelini görünce...'' Sesi giderek azalmıştı.

Hilal boynunda dolaşan eli tutup bırakmadan kendinden uzaklaştırdı. O eli çevirip parmağındaki yüzüğe baktı. ''İşinde gücünde...'' dedi, alay eder gibi. ''...ve evli bir adamsın. Ama yine de gözün dışarıda, öyle mi?''

''Gözüm ne içeride ne de dışarıda.'' Bir adım yaklaştı. ''Benim iki gözüm de tek bir yerde!'' Dikkatle Hilal'in gözlerine baktı, gülümsedi.

''Sen yine de hareketlerine dikkat et! O iki gözünü birden oymasın karın!''

''Hangi hareketlerime?'' derken bu kez kolunu Hilal'in beline sardı, hafifçe çekti. Hilal hemen kolaçan eder gibi etrafa bakındı ve bir yandan da kendini ondan kurtarmaya çalıştı. Ama Leon onu bırakmak bir yana diğer kolunu da sardı. ''Buna mı mesela?'' dedi ve gülümseyerek yanağını öptü. Hilal'in gözleri kızgınlıkla büyüdü.

''Leon! Ne yapıyorsun sokak ortasında?''

''Laf attığım karımı öpüyorum.''

''Delirdin mi sen?'' Dişlerini sıkarak konuşuyordu. ''Biri görecek!''

Leon bu son cümleyi duyunca yüzünü ciddileştirerek bıraktı onu. ''Evlendik... Yıllar geçti. Ama senin bu biri görecek endişen bitmedi Hilal!''

''Senin de bu ulu orta öpmelerin! Şu kapıdan bir çıksa, bizi görse...''

''Ne olur?'' diyerek sözünü kesti Leon. ''Ne diyebilir? Sen benim karımsın, ben senin kocanım.''

''Bunu bütün şehir biliyor zaten. Gözlerine sokmana lüzum yok.''

''Ee, işte herkes biliyor. Leon sokak ortasında karısını öpüyor, derler en fazla.''

''Yüzün de kızarmıyor artık. Tabii neleri atlattık biz: Leon sinemada karısını öpüyor, Leon milletin içinde karısının elinden tutup yürüyor, Leon her gördüğü yerde karısına sarılıyor.''

BedbahtlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin