Biz Birbirimize Yeteriz

5.7K 221 31
                                    

Limandaki asayişi beraberindeki askerler sağlarken Leon'un aklı Hilal'de kalmıştı. Şehrin her sokağı asker kaynıyordu. Güvende olduğundan emin olmalıydı. Orada daha fazla duramayıp arkadaşlarıyla kaçtığı tarafa koşar adım gitti. Albay Adonis'in görevlendirdiği askerleri geçtiği sokaklarda görebiliyordu.

O askerlerden ikisi bomboş sokaklarda her kıpırtıya kulak kabartıp ilerliyordu. Sonunda komutanlarını memnun edecek bir şey bulmuşlardı. Hilal ansızın önlerine çıkıverdi.

Yakalanmak... Bir daha o soğuk hücreye girip o eziyete katlanmak... Üstelik bu kez işkencenin dozu daha da büyük olacaktı. Babasıyla ilgili en küçük bilgi için Filipos kim bilir ona neler yapardı? Doğru muydu? Babası sahiden Türk Ordusu için mi çalışıyordu? Eğer öyleyse onun yerine yakalanmaktan hiç şikâyet etmezdi. O işkenceye katlanmaya da razı olurdu. Ama ya değilse? Keşke öyle olsa.

Sokağın diğer tarafına doğru koştu. Bütün gücüyle... Ardındaki seslerden korkmamaya çalışarak... Biraz daha gittikten sonra önüne bir gölge çıktı. Babasını tanıyınca rahat bir nefes verdi. Bu rahatlamayla dizleri bütün dermanını kaybetti, yapmaması gereken bir şey yaptı, yavaşladı. Aynı anda bir silah sesi duyuldu, sırtında keskin bir acı hissetti. Göğsü öne doğru çıkarken bir anlık durdu, babasıyla göz göze geldi ve sonra onun kucağına düştü.

Cevdet kızını tutmaya çalışırken yaklaşan askerleri görebiliyordu. Silahına davranacağı sırada Hilal eline yapışıp zorlukla konuştu.

''Doğru mu baba?''

''Konuşma kızım... Yorulma!''

''Baba lütf...'' Gözleri kapanırken lafı yarım kaldı.

Askerler yaklaşıyordu. Çaresizlikle kızının yüzüne bakarken bir ses duydu Cevdet. Birisi askerlere seslenip daha yakına gelmişti.

''General.'' dedi Leon. Korkuyla büyümüş gözleri Hilal'e dönmüştü. Silah sesi duyunca en çok bunun olmasından korkmuştu.

''Üsteğmen...''

Leon onlara doğru yaklaşıp yere oturdu. Diğer iki asker yanlarına varıp silahlarını Cevdet'e doğrulttu. Albay Adonis ve askerleri ara sokaklardan gelip etraflarını sardı. Her şey birkaç dakika içinde olup bitmişti. Askerler Cevdet'in kollarına yapıştığında Leon, Hilal'i kendine doğru çekti. Sonra Cevdet'e baktı. Gözleri kızımı kurtar diye, yalvarır gibi bakıyordu.

''Bu kadın kim Üsteğmen?''

''Kızı.'' Korka korka nabzını kontrol etti. Ağlamamak için kendini sıktı. Şimdi en güçlü olması gereken zamandı. ''Yaşıyor... Hemen hastaneye götürmeliyiz.''

''Lüzum yok... Artık işimize yaramaz.''

''Buna Kumandan karar verir!'' dedi, sinirle. Dişlerini sıkmıştı. Hilal'in başını yere koymak zorunda kaldı. Ayağa da zorlukla kalktı. Adonis bu çıkışa kızacaktı ama bir yandan da haklı olduğunu düşündü. Yanındaki iki askere ilgilensinler diye işaret verdi.

*****

Leon hastaneye giden askerlerin başına geçmek istedi. Cevdet yakalandığı için Hilal Adonis'in umurunda değildi. Emrine üç asker verip onu hastaneye gönderdi. Leon şimdi ameliyat odasının önünde aşağı yukarı dolaşırken kendini sıkmayı bırakmıştı. Askerleri uzaklaştırdığı için gözyaşlarının görünmesinden de korkmuyordu. Zaten ne kadar daha tutabilirdi ki? Bir köşeye çöküp hıçkırarak ağlamak istiyordu.

Gören olur diye yanaklarını sıklıkla siliyordu ama baş edemeyeceği bir duruma gelmişti. Sildikçe tazeleniyor, ıslaklık artıyordu. Kurtulacaktı. Aksini düşünmek dahi istemiyordu. Hem aksi mümkün değildi. Hilal'di o. Her zorluğa göğüs gererdi. Ne acılardan sağlam çıkmıştı, bir kurşuna mı yenilecekti? Daha yapacakları, göreceği güzel günler vardı. Ya aşkları? Yarım mı kalacaktı? Leon'u yalnız bırakıp da gider miydi? Gidemezdi. Öyle bir ihtimal söz konusu bile değildi.

BedbahtlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin