Umarım beğenirsiniz.İyi okumalar❣
Yaşamın merkezine konulmuş şeyler vardı. Herkes yaşantısının merkezine bir şeyi koyar ve ona göre yaşardı. Sebepsiz, nedensiz yaşayamazdı insan. En sebepsiz yaşayanın yaşama sebebi ölmek içindi.
Ben yaklaşık on sekiz yaşlarımda hayatımın merkezine koyduğum şeylerin yanına, kütüphanede ödev yapan ve benimle arasında üç raf, iki masa olan çocuğu koymuştum.
Elindeki kalemi kitabın üzerinde gezdirip, tahminimce test çözüyordu, arada bir gözlüklerini düzeliyordu. Masaya eğildiğinden olacak ağrıyan belini arada düzeltip tekrar farkında olmadan aynı pozisyona dönüyordu.
- Jungkook, neden yanına gitmiyorsun?
Elimdeki adını bilmediğim kitaba dönerken Jimin'nin kıkırdayışını görmezden geldim. " Ters tutuyorsun gerizekalı, ne zamandan beri Japonca ilgini çeker oldu hem."
Önündeki çizime dönüp, öğretmenler izin vermediği halde taktığı yüzüklerle çevrili elini hareket ettirdi. Kitabı dikkatle inceleyişim sonucu Japonca sözlük olduğunun farkına varıp masaya bıraktım. Tek amacım onu izlemekti aradaki ufak detayları önemsemeyelim.
Evet o gün gitmesinden, araya giren haftasonundan sonra salı günündeydik ve sevdiğim adamla tek kelime konuşmamıştım. Kantinde otururken bir bakışını yakalamıştım ve kalbimde depremlere yol açan andan sonra konuşma yetimi kaybetmiştim.
Jimin beni gaza getirmeye çalışsa da nafileydi. Ne gözlerimi alabiliyorum, ne de yanında kalabiliyordum.
Ayaklanıp kitaplarını toplayışını ve kütüphaneden çıkışını izlerken de böyleydim. Gözlerimi kapatıp sandalyeme yaslandığımda kulağıma dolan Yoongi Hyung'un sesiyle yerimde doğruldum. Jimin alt dudağını ısırarak yanına oturmasını izlerken birazdan onları yalnız bırakmam gerektiğinin farkındaydım.
- Ne zamana kadar izleyeceksin? Vazgeçtiğini hatta o günden sonra onunla dalga geçtiğini bile düşürülebilir.
Her zaman ki gibi doğruları konuşuyordu. Yoongi Hyung içimdeki endişeyi kulaklarımın da duymasını sağladığında sıkıntıyla nefes aldım. Dalga geçmek değildi. Ama önünde rezil de olabilirdim.
Yerimden kalkıp Japonca sözlüğü ittirirken az önce çıktığı kapıdan çıktım. Muhtemelen kütüphane dolduğu için etüt odasına gitmişti. Çünkü hep böyle yapardı. Hep ders çalışırdı. Hedeflerinin olduğu belliydi ama güzel gözlerini öyle yoruyordu ki arada bugün ki gibi gözlüklerini takmak zorunda kalıyordu.
Etüt odasının kapısını açmadan derin bir nefes çektim. Yapabilirdim. Eğer ona aşık olduysam sevgime de katlanırdım. Kalbimi dize getirir nefeslerimi kolaylıkla düzene sokardım. Ben Jeon Jungkook'tum. Aşkımla başa çıkabilirdim!!
Elimin altından kayan kapının kolu ve yüzleştiğim görüntüyle az önce Jin Hyung'un omuzlarıyla bile yarışacak omuzlarım çökmüştü.
Test kitabının üzerindeki başı, yüzünün hemen yanına düşmüş kalemi gevşekçe tutan eli. Gözlüğün kaymasını bile umursamaycak bir uykudaydı. O her gün buraya gelirdi. Ders çalıştığını düşünürdüm fakat uyuyordu. Belki de sadece bugüne mahsustu.
Yanına sessiz adımlarla ilerlerken gözlerimi ondan alamadım. Dudaklarının aralanmış, kipriklerinin yorgunlukla elmacık kemiklerine düşmüş hali çok güzeldi. Hemen yanındaki koltuğa yerleşip ne yapacağımı bilmeden izledim onu. Savunmasız göründüğü gibi beni de savunmasız bırakıyordu.
Kirpiklerinin titremesini zevkle izlerken elim telefonuma gitti. Flaşını ve sesini ayarlayıp fotoğrafını çekerken dudaklarım üst dişlerimin baskısından sızlıyordu.Saçlarının arasında belli olan silgi tozları, gözlerinin altındaki kızarıklıklar bile güzelliğini gölgeleyemiyordu. Derin bir nefes aldım, sanki daha önce almıyormuşum da onun yanında nefes almışım gibi.
Çaresiz bir platonik gibi gözüken halime güldüm sessizce. Nasıl kapılmıştım ona. Oysa o kadar umursamaz bir insandım ki, çoğu zaman Jimin bile benimle uğraşmaktan vazgeçerdi. Şu son zamanlarda ise gözümü Taehyung'tan alamayışım sinir ediyordu onu. O da seviyordu ama onun yaptığı kendisine gelmesini beklemekti. Bense kendi ayaklarımla Taehyung'a gelmiştim. Gelmiştim de ne olmuştu, kaç gündür onunla konuşmamıştım bile.
Oysa beni parkta aşkından bir çare bıraktığında bankın birine oturup kendime gelmeyi beklemiştim. Sonra evime en uzun yolu seçip, yürüyerek enerjimi atmıştım.
Elindeki kalemin gevşek parmaklarından kayarak kitabın üzerine tok bir sesle düşüşüyle uyanmış beni farkedince irkilmişti. Az önce derin nefesleri içine çeken göğsüm şu an durmuştu. Durmuştu çünkü göz göze gelmiştik.
- Ben...ben aslında uyumuyordum. Sadece başım ağrıdığı için gözlerimi kapatmıştım.
Hızlı kelimeleriyle açıklama yaparken toparlanmaya çalışıyordu. Neden kendini kanıtlamaya çalışıyordu? Hâlâ devam eden mazeretlerini elimi kaldırarak durmasını sağladım. Yuvarlanıp yere düşen kalemini almış kitabının üzerine koyarken sesimin titrememesini umarak konuştum.
- Neden açıklama yapıyorsun ki, bu normal. Çok yorgun gözüküyorsun.
Elim benden izinsiz tutamlarının arasına girdiğinde aralık dudaklarından başka bir ses çıkmamıştı. Silgi parçalarını parmak uçlarımla alırken nefessiz kalıp karşısında rezil olmamaya çabalıyordum ki çok zordu.
Ellerimi çekip aşağıya bakan gözlerinden faydalanarak kirpiklerini izledim. " Bu...bu aramızda kalsın olur mu?"
Onunla bir sırrı paylaşacak olmak alt dudağımın kıvrılmasına neden olmuştu. Ne olursa olsun aramızda olacak olan bir şeye, hele de ona hayır dememi mi bekliyordu. Arada bakıp kaçırdığı gözlerini daha fazla izlemedim. İzlemek isterdim ama abartmaya gerek yoktu.
Bileğini tutup tekerlekli tabure sayesinde kendime çektiğimde elimin altında atan nabzını hissetmek bile zaman ve mekanı kaybetmeme neden olacaktı. Başını beyaz tişörtümün üzerinden göğsüme yasladığımda onun da şaşkın olduğu daha da aralanan dudaklarından belli oluyordu.
Elim hafifçe sırtına konduğunda ne başını kaldırmış ne de karşı gelmişti.
- Daha uyumaya zaman bulamıyorum nasıl sevgilin olacağım ben? Sana vakit ayıramam.
Başını kaldırmadam umutsuz sesinin kulaklarımı doldurmasını sağlamıştı. Onun yanında pamuk kesilen kalbimin sesini duyuyordu zaten. Fark ettiğinden konuşuyordu. " Ben kendime bir aralık bulurum. Düşünme sen öğle arasının bitmesine daha var biraz daha uyu."
Kollarımın arasına yerleşti. Kokusu benimkine karışırken ceketimi üzerine örtüp sıkıca sardım onu. Kapalı gözlerinin ardına gizlediği güzelliği bir kez daha izleme şansına erişmiştim.
Kısık sesi kulağıma dolduğunda Jimin'i dinleyerek buraya gelmemin ne kadar doğru bir karar olduğunun farkına varmıştım.
- Jungkook..gözlerimi kapatıyorum.
- Ve...sana güveniyorum.
💜
İlkinde olduğu gibi bu kitapta da smut olmayacak.
Zaten beni biliyorsunuz😊 Bir yorum da sorulmuştu, belirtmek istedim💜Oy veren ve yorum yapan herkese teşekkür ederim💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boy In Love II
FanficNasıl anlatayım bilmiyorum ki... Sadece gözlerine bakayım istiyorum, o gülümsesin ben izleyeyim. Ben izlerken daha da düşeyim ona, o ise halime bakıp daha çok gülümsesin. Anladın mı ne hissettiğimi..♥️ • Boy in love'ın ikinci kitabıdır. İlk kitapla...