• Gerçek bir gülüşe...

1.2K 140 54
                                    

İyi okumalar..🌸

Bir çok şey karşımıza çıktığında bizi hazırlıksız yakalıyordu. Öyle aniden vuruyordu ki azıcık bile sağlam basmıyorsanız, tepe taklak oluyordunuz.

Bayan Lee ile yaptığımız kampın üzerinden bir hafta geçmişti. Yaptığımız kamp ile hem diğer okullara örnek olmuş hem de yetmiş ağaç dikerek bir proje başlatmıştık.

Taehyung ile üç ağaç dikmiştik ve hepsinin ismini kendimiz vermiştik. Söylediğine göre yerlerini unutmayacaktık ama hiç umudum yoktu. Çünkü orası yeşil bir alan olduğunda bu ağaçlar bizim olmaktan çıkacaktı. Fakat gözlerinin içindeki parlaklık o an susmamı sağlamıştı işte.

O umut etmeyi seviyordu..

Gözümdeki yeri tamamen değişmişti. Onu tanıdığımı sandığım tüm zamanlar gülmeme neden oluyordu çünkü ben onu hiç tanımamıştım.

Şimdi ise beni hazırlıksız yakalamış tepe taklak etmişti. Kırmızı gözlerinde gözlerimi gezdirmiş, kaçırmıştım bakışlarımı.

Sadece bir notu diğerlerinden düşüktü ama Taehyung öylesine endişeliydi ki... Onun hakkında bilmediğim şeyler vardı. Hâlâ bir şeyler vardı, bunu biliyordum.

Jin Hyung'u hızla gelip oturduğumuz bankta yanımıza oturmuştu.

- Bugün size gelirim.

Taehyung'un saçlarına dokunarak konuştuğunda okulun bahçesinde gezdirdiği boş bakışlarını ona çevirdi.

- Sorun değil Hyung alışkınım biliyorsun.

Bu sefer ikisi birbirine anlamlandıramadığım bakışlarını atarak gülümsemişlerdi.

Pekâlâ, hâlâ hiçbir şeyden haberim yoktu. Rahatsız hissederek dudaklarımı ısırdım. Taehyung hakkında çoğu şeyi yeni yeni öğreniyordum ve bu beni ister istemez geriyordu. Öğreneceğim şeylerden korkuyordum belki. Onun sandığım kişi olmaması beni çıkmaza sürüklüyordu.

- Neden böyle oldu?

Taehyung omuzlarını silkerek başını omzuma yasladığında Jin Hyung alamadığı cevabı umursamadan tekrar konuştu.

- Onunla konuşacağım.

Taehyung'un tekrar sesi çıkamadığında omzumdaki başına çevirdim gözlerimi. Yüzünü tam göremesemde kapalı kirpikleri umursamadığını belli ediyordu.

Jin Hyung dudaklarını bastırarak gülümsemiş, Taehyung'un omzunu hafifçe okşayarak kalkmıştı. O uzaklaşırken Taehyung ile aralarında sözlere gerek olmadığını anlamıştım. Jin Hyung Taehyung'un ne hissettiğini zaten anlıyordu.

- Ne düşünüyorsun?

Omzumdan kalkan başı, bana yönelttiği sorusuyla derin bir nefes aldım. Cevabını beklerken, başını eğerek benimle göz  göze gelmeye çalışmıştı.

- Senin hakkında hiç bir şey bilmiyorum.

Dudaklarımı ısırmış, onunla göz göze gelmemek için başımı diğer tarafa çevirmiştim.

- Bunu sana söylemiştim. Sandığın kişi değilim demiştim sana.

- Evet, ama ben bunu beklemiyordum.

Ona dönen bakışlarım, gülüşüyle karşılaşmıştı. Gülüyordu. Gülüyordu çünkü zaten bunları benden bekliyordu. Kaşlarım çatılırken biraz daha yüzünü izledim.

- Ne bekliyordun mesela. Sürekli gülen, hayatının bir kısmına yetecek kadar anı biriktireceğin, mükemmel bir lise aşkı...

- Anlatmak istediğim bu değil?

- Ne o halde?

Sakindi. Her şeyi biliyor, bekliyormuşcasına sakindi.

- Seni tanımışım ama tanıdığım kişi sen değilsin.

- Bunları sana söyle-

- Dinle.

- Senin bambaşka bir hayatın var. Sen okul sınırları içinde olan kişi değilsin. Senin sonsuz gülüşün var sanıyordum ama senin sonsuz gözyaşların var.

Kocaman gülümsedi bana. Gözleri kısılmış, uzun kirpikleri birbirine girmişti. Ellerinden biri saçına gitmiş, asla özenmesede güzel gözüken kahküllerini düzeltmişti. Karışık düşüncelerimle bakışlarımı okulun bahçesinde gezdirdim bir süre.

Onu tanımamak, sinirlenmeme neden oluyordu. Deli gibi sevdiğim çocuğu benden iyi tanıyan olsun istemiyordum.

- Bana her şeyi anlat.

Kafasını yana eğerken ellerini birbirine sürttü.

- Annem babamın gidişiyle şirketin başına geçti. Babamla çok zıt iki karakterler... annem düzen hastasıdır, babam ise özgürlüğü için yaşar gibi. Annem, babam gibi olayım istemiyor. Eğer beni serbest bırakırsa burada gidip, sadece hayallerim için yaşayacağım sanıyor. Bana olan sevgisini saklıyor. Çünkü babam gibi giderim sanıyor. Babama benzememden korkuyor. Bunları biliyorum ve ona kendimi ispatlamak istiyorum. Ama her şey gibi elime yüzüme bulaştırıyorum.

Sustuğunda yerden havalanan bir kaç yaprağı izleyerek saniyeleri saydım. Bunlar fazlaydı, onun hakkında bilmediğim şeyler çok fazlaydı.

Ne hissettiğini hâlâ bilmiyordum.

Ona kayan bakışlarım rüzgardan havalanan saç tellerine takıldı. Taehyung bir labirent gibiydi. Ne taraftan dönersem, hangi yönü seçsem hep karşıma başka bir duvar geliyordu. Yıkık olduğu kadar sağlam duvarlar.

Beynimde dolanan ve beynimin her köşesine bir bir çarpan düşünceler, sızlatıyordu.

Taehyung'u neden sevmiştim? Her gülüşünü kendime neden bulaştırmıştım? Neden, nedenler asla bitmiyordu?

Göğüs kafesim sızlıyordu. Kalbim beynimle ters düşüyor, ellerine uzanıp, başını göğsüme yanaştırmak istiyordum. Ağır çekimde aldığım nefesler, göğsümüm sakin bir şekilde yükselip alçalmasını sağlıyordu.

- Taehyung...

İsmini söyleyişim, dudaklarımdan titrek çıkan harflerin sebebi, beni durdurmaya çalışan kalbim yüzündendi.

- Seni seviyorum.

Buruk gülüşü, yüzüne çıkan bakışlarımı karşıladığında kalbim ona olan hisslerimi bana hatırlatmak istercesine, her göz göze geldiğimizdeki gibi olduğu uyuşturacak kadar çarptı.

- Beni seviyorsun ama bunlar sana fazla değil mi?

- Ben..

- Daha öğreneceklerinden korkuyorsun. Aşık olduğun kişi ben değilim.

- Taehyung ben... seni tanımamak beni geriyor. Öğreneceklerimden değil ama gözlerimin önünde her gün bilmediğim bir başka nedenle yıkılışın benim için fazla.

- Üzgünüm Jungkook. Özür dilerim senden..

Ayaklanıp mavi çantasını sırtına takarken bana döndü. Bu sefer gülüşü yoktu güzel yüzünde.

- Umarım, gerçek bir gülüşe aşık olursun.

Yerimden kalkmamıştım. Cebimde duran ellerim montumun yalancı sıcaklığından kurtulmadı. Gidişini izlerken dolan gözlerimden düşen yaşı bile silmedim.

Bir umudu daha yok olmuştu. Yok etmiştim.

Umarım beğenmişsinizdir..🌸

Sizi seviyorum🌙

Boy In Love IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin