Bölüm 2 / Ayna.

993 43 4
                                    



Multimedya'da yakışıklı Cameron'umuzu görebilirsiniz. (Hayalet olarak düşünün.)

İyi Okumalar!

O ince sesle irkildim ve tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Yerdeki küllere bakarken annemin sesini duydum.

"Tatlım! İyisin değil mi? Kırılma sesi duydum."

Her seferinde üstüme titriyorlardı. Memnundum ama bir şey düşünce bile seslenmeleri bana yapmacık gibi geliyordu. Sanki olmayan bir şeylerden beni korumaya çalışıyorlardı. Öyle olmadığından adım gibi emindim ama bir şeylerin varlığının beni rahatsız ettiği kesindi. Burnumdan derin bir nefes aldım ve cevap verdim.

"Eveeet. İyiyim."

Devamını getirecektim ama bir şeyin düşme sesini ve düşmesini açıklayacak bir neden yoktu. Kül tablası desem banyoda kül tablasının ne işi vardı ve sigara içmeye mi başlamıştım? Bardak desem? Banyoda bardak ne arıyordu ama aşağıya inince annemin düşen neydi diye soracağından emindim.

Banyoyu kontrol ettikten sonra aşağıya indim ve telefonumun melodik sesini duydum. Koşarak sesi takip ettim. Telefonumu nereye koyduğum hakkında herhangi bir fikrim yoktu. Alt kata indiğimde hiçbir zaman kullanmadığımız hatta eskiden benim odam olmasını istediğim odaya girdim. Evimiz iki katlıydı. En üst katta benim odam ve bir banyo vardı. Zemin katta en dip tarafta annemlerin yatak odası, salon, bir banyo ve mutfak vardı. En alt katta ise bodruma benzeyen ve hiçbir zaman kullanılmayan eşyaları koyduğumuz büyük oda bulunuyordu.

Bu tuhaf olaydan sonra oraya girmem ne kadar doğruydu bilemiyordum ama Doktor Turner arıyor olabilirdi. Ve iki sefer telefonunu açmadığımda iyi bir fırça yemiştim. En iyisi anneme haber vermek olacaktı.

Mutfağa girdiğimde annem bardakları yerine yerleştiriyordu.

"Anne telefonum aşağıya nasıl indi hiçbir fikrim yok ama telefonumu almaya gidiyorum haberin olsun."

Arkadan şans için iki parmağımı birleştirmiştim ve yüzümde korkmuş bir ifade vardı.

"Tamam in ama düşen neydi Care?"

Biliyordum. Biliyordum. İşte, köşeye sıkışmıştım. Kıvırmak için düşünürken telefonumun melodisi yine kulaklarıma doldu.

"Sanırım Turner arıyor ve telefona bakmazsam kızıyor biliyorsun. Sonra konuşuruz!" dedim merdivenlere doğru koşarken.

Aşağıya inen dönemeçli bir merdiven vardı ve burası çok karanlıktı. Aslında korkuyordum ama telefonumun parıldayan ışığı korkmamam gerektiğini hatırlatır gibiydi.

Son basamağı da indim. Koşmaktan ışığı açmayı unutmuştum. ,

Bu salaklığıma sırıtırken telefonumu kaptığım gibi merdivenlere koştum. Yaşadıklarım bir bilim-kurgu gibiydi.

Ben bunları düşünürken o koku yani pahalı ve en güzelinden bir erkek kokusu etrafımı sarmaladı. Ardından sağ tarafımdan loş bir ışık parıldadı.

Küfür etmemin kesinlikle kötü bir şey olduğunu biliyordum. Ama şu duruma başka bir kelime uymuyordu.

"Hay sikeyim!"

Parmağımı tutan Cameron'un o biçimli dudaklarına göz gezdirdim. Endişeyle parlayan gözlerine baktım.

"Canın yandı mı? Lanet olsun, neden kırılan cam parçalarını elinle topluyorsun!"

"Hayır sevgilim, sorun değil. Şimdi bandajlarım geçer o. Sen sıkma o tatlı canını." Diyip sevimli bir şekilde gülümsedim.

Kanayan parmağımı ağzına alırken kalbimin eridiğini hissettim.

Biri arkadan dilini şaklattı ve onaylamaz bir ses çıkardı.

"Hiç yakışıyor mu sevgilim?"

Kalbim bir süreliğine durdu. Tüm vücudum buz kesti ve olduğum yere çivilendim. Sakin olmaya çalıştım. Derin bir nefes aldım ve arkamı sakince döndüm.

Sakinliğime şaşırıyordum ama eğer panik yaparsam çığlık atarak buradan kaçacağımdan emindim ama burayı seviyordum. Konuşmaya çalıştım. Ama ordan bakılırsa hiç konuşmuşa benzemiyordum.

"A-aman Tanrım. S-sen... Bu, nasıl?"

Gözlerini devirdi. Hafif dumanlı bir Cameron vardı karşımda. Sanırım deliriyordum. Cameron birlikte bindiğimiz ve kendi tutkunu olduğu motor kazasında ölmüştü. Öldüğünü görmüştüm. Nabzı yoktu. Çığlığıma engel olamamıştım. Korkunun etkisi değildi onu kaybetme korkusunun vermiş olduğu bir tepkiydi.

"Fazla gevezeliğe gerek yok. Haydi söyle bakalım, diyeceklerimi yapacak mısın?"

Şaşırmıştım. Evet desem arkasından kötü bir şey çıkacağından şüpheliydim. Hayır deme imkanım yoktu. Onu ne kadar sevdiğimi biliyordu ve onun için her şeyi yapacağımı da. Zaman kazanmak için merak ettiğim bir soruyu sordum.

"Ne diyeceksin ki?"

"Hıım birileri fazla mı kendine güveniyor?" derken bana birkaç adım yaklaşmıştı. O geldikçe ben geri gidiyordum. Sona geldiğimi anlamam için aynaya sırtımı çarpmam gerekmişti.

"Sevgilim," Kalbim yeniden atmaya başladı ama bunda normal olmayan bir şey vardı fazlasıyla hızlı atması gibi.

Fakat anı bozan tek şey Cameron'un boğazımdaki eliydi.

"Yapacak mısın yoksa yaptırayım mı?"

Ağzımı cevap vermek için açtım. O sırada annemin sesi duyuldu.

"Care! Orada mısın?"

Merdivenlerden inen ayak sesleri duyuldu.

Cameron son hamlesini yaptı.

Kafamın arkasında kırılma sesi ve enseme doğru akan sıcak sıvıyı hissettim. Yere yığıldım ve kırılan aynaların sesini duydum.

Bayılmak istemiyordum çünkü eğer bayılırsam kullandığım ilaçlarım ters etki yapacak ve bir başka travma geçirmeme sebep olacaktı.

Bilincimi açık tutmaya çalışıyordum, gayet başarılıydım da ta ki annem kafamı Cam'ın çarptığı noktaya elini koyana dek.

Vücudum bu acıya daha fazla dayanamadı ve gözlerim açık olduğu halde gözlerim karardı.

Annemin sessiz yakarışını duydum.

"Tanrım, yardım et."

Y/N; Canımlar, hikayem tüm hızıyla devam ediyor. Çok uğraşıyorum bebekler. O uğraşlara bir küçük yıldız gerekiyor değil mi? Oy vermeyi unutmayın! Sizi seviyorum.

DeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin