Bölüm 3 / Kaçış.

686 38 6
                                    

Multimedia'da Caroline'imizi görebilirsiniz. İyi okumalar!

Annemin içinden geçenleri biliyordum.  Benim için endişelenmeleri normaldi ama benden daha kötü kazalar geçiren – sevgililerinin geçirttiği- insanlar da vardı. Gerçi şu anda fark ettim de ölmüş sevgililerinin onlara kaza geçirttiğini hiç sanmıyordum.

Hangi psikopat ölmüş sevgili yaşayan sevgilisine böyle bir kazayı bile bile geçirttirirdi ki?

Hadi tahmin edin!

Bingo! Tabii ki Cameron!

Üstelik benim aklımın almadığı şey bir duman gibiyken nasıl bu kadar güçlü olduğu, o kendine has kokusunu yaydığı, sigara içtiği ve boğazımı sıktığıydı.

Bir insan özellikleri taşıyan hayalet ha?

Kulağa ilginç geliyor.

Yatakta doğruldum. Nerede olduğumu kestirmeye çalışıyordum. Gözlerimi kırpıştırdım. Yanımdaki koltukta uyuyan annemi gördüğümde hastanede olduğumu anladım. Fakat yan tarafımdaki cama baktığımda sokak lambalarının pencereden içeri süzülen huzmelerini fark ettim.

Gece uyanmıştım. Kaç gün uyuduğumu bilmiyordum ama Cameron bu süre içerisinde beni rahatsız etmemişti.

Çıplak ayaklarımı yatakta sallandırdım. Bunu yaparken küçük bir çocuk gibi gözüküyordum.

Annem homurdandı ve yattığı koltukta yan döndü. Bu benim ne kadar korkmama sebep olsa da paniğe kapılmadım. Yataktan kalktım ve üzerimdeki itici hasta geceliğine baktım. Arkadan bağlamalı ve ters giyilmiş bir gömlek gibi duruyordu.

Yüzümü buruşturdum. Hiç hoş değildi. Karşımdaki dolabı fark ettim. Usulca yürüyerek kapağını açtım. İçinde asılı duran çiçekli, straplez, dizimin 1 karış üstünde ve giyildiğinde hiç de rahat olmayan elbiseme baktım. Bunu yılsonu balosunda giymiştim. O zaman Cameron’da yanımdaydı.

“Aman Tanrım.”  diye fısıldadı yanımdaki smokinli ama oldukça seksi gözüken sevgilim.

Kıkırdadım. “Sana bakan erkeklerin gözlerini oyacağım.”

“Beni sahiplenmenin ne kadar güzel olduğunu söylememe gerek var mı?”

Ona doğru yanaştım. Omzuna elimi koyup en seksi gülümsememi takındım. Tek ayağımı kırdım ve yamuk durdum. Bunun onu ne kadar çok sevdiğini biliyordum. O kadar yakındık ki nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Ağzımı tam açmıştım ki arkamızdan öksürük sesi duyuldu. Cameron’a dişlerimi gösterip ‘yandık!’ anlamındaki bakışımı attım. Bıyık altından güldü. Tabii ne olacak ki rezil olan benim nasıl olsa!

“Ihım!”

Hemen geri çekildim ve karşımızda duran anne ve babama utangaçça gülümsedim.

Babam her zamanki tişörtünü giymiş, annemin beline elini dolamış ve kaşlarını yukarı kaldırmıştı. Annem ise mutfak önlüğünü giymiş ayaklarında kocaman pofuduk terlikleriyle tam bir ev kadını gibi gözüküyordu.

Duruşumu dikleştirdim,  kaşlarımı kaldırıp, bakışlarımı yere çevirdim ve mırıldandım;

“Pardon.”

Annemin bu kıyafeti hastaneye getirme sebebi neydi bilmiyordum ama dolaptaki tek giyecek eşyam buydu. Bakışlarımı devirdim ve anneme tekrar baktım. Kıpırdanıyordu.

Çabuk olmam gerektiğini anlayıp dolaptan elbiseyi kaptım. 

 

Tuvalete geçip elbiseyi giydikten sonra telefonumu da alarak hastaneden dışarı çıktım. Yolda giderken Acildeki hemşirelerin enteresan bakışlarına maruz kaldım. Tam neden böyle bakıyorlar diye düşünürken elimi saçlarıma attım.

Aman Tanrım! Kafamdaki sargı? Tek hamleyle sargıyı çıkartıp önümdeki çöp tenekesine attım.

Alt dudağımı ısırıp hızlandım. Tam hastanenin kapısından çıkıyordum ki bir güvenlik görevlisi ve bir hemşire beni durdurdu.

Güvenlik görevlisi yapılı ve uzun boyluydu. Gözleri nasıl bir renk anlayamamıştım ama griye çalıyordu. Kollarını göğsünde kavuşturmuş ve sorgularcasına bana bakıyordu. Bu sırada bakışlarını benden çekti ve hemşireye dikti. Hemşire kaşlarını kaldırdı ve kolumu işaret etti.

“Baloya bu künyeyle gidemezsiniz değil mi hanımefendi?”

O zamana kadar kolumdaki benim hasta olduğumu belirten ve hastaların karışmaması için kullanılan pembe künyeyi fark etmemiştim. Hastanede olduğumu belirten ne çok şey vardı böyle.  

Uflayıp künyeyi çıkardım.

“Yalnızca hava almak istiyorum.”

“Hava almak için terasımız var küçük bayan.”

Eline künyeyi tutuşturdum. Sinirliydim. Hemen buradan çıkmama izin vermezlerse kaçacaktım.

Sinirli olduğumu anlatmanın en iyi yolu tek kaşımı kaldırıp ters bir bakış atmaktı. Bunu yaparken Güvenlik Görevlisi bana gülümsedi.

“Uuu. Küçük Hanım sinirleniyor.”

Burası bir hastaneydi, benimle nasıl böyle konuşuyorlardı? Çileden çıkmak üzereydim. Konuşmuyordum ama gözlerimden ateş çıktığından emindim. Bu kadar uğraşmalarının sebebini bilmiyordum. Üstelik bir hastanede nasıl davranılıyordu böyle.

“Yolumdan çekilin, dışarı çıkmak istiyorum dediysem çıkarım.”

Hemşire elindeki eskiden benim olan künyeyi inceledi. Güvenlik görevlisine eliyle eğilmesini işaret etti. Bir şeyler söyledi ve bana gülümsedi. Bu sırada olayları anlamak için beyin fırtınası yapıyordum.

“Caroline Sparky, üzgünüm ama burada psikiyatri hastası olarak gözüküyorsunuz. Eğer dışarı çıkmanıza izin verilirse diğer insanların sağlığı için tehdit söz konusu. Üzgünüm ama odanıza geri dönmeniz gerekiyor.”

Annem beni acile yatırmak yerine psikiyatri bölümüne mi yatırmıştı? Üstelik bileklerimi kesmemin ardından uzun bir süre geçmişti. Cameron’u bilmediğinden emindim ama bu beni psikiyatri bölümüne yatırmasını açıklamıyordu. Acaba kafamı aynaya kendim mi vurdum sanıyordu? Buna daha sonra açıklama getirecektim ama şimdi acilen hava almam gerekiyordu.

“Psikiyatrimi? Ama ben sadece evde kaza yaşadım. Doğru olduğuna emin misiniz?”

Kız elindeki künyeye tekrar baktı. Bakışlarını bana kaldırdı ve kafasıyla onayladı.

“Tamam o zaman. Terasa çıkmalıyım.” deyip gülümsedim. “Ama önce yan odadan bir bardak su alacağım.”

Kız bana kafa sallarken yan tarafa yöneldim. İçeride bir hasta sedyede kafası duvara çevrilik bir şekilde yatıyordu. Bunu fırsat bilerek camı açtım. Zemin katta olmanın avantajıyla kolayca aşağı atladım. Etrafa bakındım. Telefonumu camın kenarına koymuştum. Arkamı dönüp telefonu ve telefona sarılmış kulaklığı aldım. Koşmamıştım ama adrenalinin etkisiyle nefes nefese kalmıştım.

Arkamı dönmemle sanki bir sis bulutunun içinden geçmiştim. Ne olduğunu anlamam uzun sürmedi. Cameron arkamdaydı.

Gözlerimi kısıp sinirli bir bakış attım boşluğa. İçimden homurdanıyordum. Neden şimdi geliyordu ki? İşim vardı. Yani aslında yoktu ama nefes almak için kaçmıştım. Ve onu başımda ya da dibimde istemediğim kesindi.

Kulaklığımı taktım. Çalan şarkı en sevdiğimdi;

Birdy – Skinny Love.

Şarkının ritmiyle kollarımı açıp kendi etrafımda dönerken kahkahalarla gülüyordum.

Eski psikopat hayalet sevgilisi tarafından kafası aynaya vurulmuş, bileklerini kesmiş ve hastaneden yeni kaçmış bir kız için ne kadar ironik değil mi?

Hala dönerken omzum bir el tarafından sıkıca tutuldu. Arkamı döndüğümde yüzümü buruşturdum.

Y/N; Canımlar, harikasınız! Voteler biraz daha artarsa sevindirik olurum. Ve yorumlarınız da çok önemli. Kötü ya da iyi, görüşlerinizi belirtin! He, bir de. Bakıp kalmayın o küçük yıldıza. Basında içi boş kalmasın :)

DeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin