Bölüm 10/ Araba

385 23 11
                                        

Arabanın kapısını benim için açarken Skyler'in ne kadar centilmen olduğunu düşünüyordum. İçeri girdiğimde burnuma deriyle karışık araba kokusu geldi. Uzun zamandır motorla seyahat ettiğim için bu kokuya aşina değildim. Arabanın önünden dolaşıp sürücü koltuğuna oturan Skyler, arabayı çalıştırdı. Yaklaşık 10 dakika hiçbir şey konuşmadan gittikten sonra aklıma bir şey geldi ve gülümsemeye başladım.

Evimi bilmiyordu. Ama gitmeye devam ediyorduk.

Üstelik doğru yere gitmediğimizden kesinlikle emindim. Gülümsemem kocaman bir kahkahaya dönüştü.

Skyler'da gülerken kırmızı ışık yandı. Hafif bir frenle dururken, önümüzden hızla bir ambulans geçti.

"Sanırım ikimiz de deliyiz."

"Benim tescilli bir deli olduğumu biliyor muydun?" derken şaka yapıyordum.

"Tabiî ki de biliyordum! Yoksa neden gecenin bu saatinde dışarıda olasın ki?"

Saate baktım.

01.47

Gözlerimi saatimden çekerken Skyler'ın sorusuyla yerimden sıçradım.

"Saati bilmiyor muydun yoksa?"

Yeşil ışık yandı. Skyler, gaza basarken ambulansın sesleri hala duyuluyordu. Onun için kısa bir dua ettim ve soruyu tekrar gözden geçirdim.

Cameron aklıma gelince gözlerimi devirerek onu gördüğümde sıkı bir fırça çekeceğime dair kendime söz verdim.

"Arkadaşımdan dönüyordum. Saat kaç şimdi öğrendim." deyip somurttum.

"Erkek arkadaşın pek güvenilir değil anlaşılan." dedi Skyler. Yüzümü sanki mümkün olabilirmiş gibi daha da astım. Cameron hakkında başkalarıyla konuşmayı sevmiyordum.

"Bir işi çıktı herhalde. Oysa birlikte gidecektik." derken içimden kahkahalarla gülüyordum. Hangi hayaletin işi çıkabilirdi ki?

Skyler cevap vermeyince önüme döndüm. Gitmeye devam ediyorduk, adresi hala söylememiştim. Söylemeli miydim ondan bile emin değildim. İç sesimle uzun bir kavgadan sonra, o sorana kadar söylememeye karar verdim. Koltuğuma iyice gömülüp, içimden şarkı söylüyordum.

Skyler direksiyonu hafifçe sağa döndürdü. Arabanın sağ tarafı aşağıya çökerken Skyler'ın ne yaptığına baktım. Arabayı tamamen durdurdu ve el frenini çekti. Meraklı gözlerle ona bakarken, neden durduğumuzu sormak için ağzımı açtım. Kaşlarını kaldırmasıyla 'konuşma' dediğini anladım. Tekrar koltuğuma gömülürken, Sky, arabadan indi.

Tek parmağımla ritim tutarken adresi söylemediğime pişmandım. Hatta Skyler'ın beni götürmesine izin verdiğim için pişmandım. İçimden 2 günde neler olduğunu hızlıca getirdim ve o gün hastaneden kaçtığıma ve o bara gittiğime bile pişmandım. Sıkıntılı bir biçimde nefesimi verdim. Sonra hala neden Skyler'in gelmemiş olduğunu merak ettim ve arkamı döndüm. Arkada ay ışığında parıldayan sarı saçlar dikkatimi çeken ilk şey oldu. Onu bagajda bir şeylerle uğraşırken iyice inceledim.

Oturduğum yerden bir klik sesi geldi ve ben hafifçe sıçradım. Önüme döndüm ve etrafı inceledim. Bir şey olmadığını anladım ve tekrar arkama döndüm. Skyler bagaj kısmında yoktu, bagajın kapısı da kapalıydı. Kafamı arkaya attım ve dişlerimi sıkarken Skyler'ın gelmesini bekledim. Bekledim ve bekledim.

Skyler gelmeyince kaşlarımı çatıp etrafa bakındım. Ortalıkta görünmemesi içimdeki korkuyu iyice alevlendirirken, bu sefer tüm kapılardan aynı anda klik sesi geldi. Nefesim hızlanırken kulaklarım uğulduyordu.

Koltukta dizlerimin üzerine çıktım. Ellerim arka kapıları kontrol ederken aynı anda tüm evrene nefretlerimi sunuyordum. Tüm kapıları kontrol ettikten sonra, bagaj kapısını kontrol etmediğimi hatırladım. Arka koltuğa atlarken, içimden nefretlerimi geri alıp, Tanrı'ya kapının açık olması için dualarımı gönderiyordum. Gözlerimi kapadım.

Açık olsun Tanrım, lütfen, lütfen, lütfen.

Kapıyı zorlarken açık olmadığını anladığımda sıkı bir küfür savurdum. Neden her şey beni buluyordu?

Oturduğum koltuğa geri dönerken, önümdeki torpidoyu açtım.

Sigara, çakmak, ruhsat zımbırtıları, katlanabilir tarak, çakı ve elbette güneş gözlüğü.

Katlanabilir tarağa gülerken, ruh halimin ne kadar çabuk değiştiğini fark ettim.

Skyler'i beklemek en iyi olasılıktı, üstelik dışarı çıkarsam beni kurtlar ya da ayılar falan yerdi değil mi? Sonuçta otobanın yan tarafı dağlık bir alandı. Kurtların ve ayıların aynı anda bana saldırdığı düşüncesi aklımda canlanınca titredim.

"Cameron! Şu çadırı kuracak mısın yoksa ben çadırın çubuklarını bir yerine mi monte edeyim?!" Cameron hala arabadan bir şeyler çıkarmakla meşguldü. Ve ben donuyordum!

Elinde büyük kamp çantalarıyla yanıma yavaşça yürüdü. Tek kaşını kaldırdı ve "Çadırın çubuklarını ben sana monte edeceğim şimdi Caroline, susar mısın? Dikkatimi dağıtıyorsun." dedi ve yürümeye başladı.

Arkasından onu taklit ettim. 'Duyamayacağı şekilde'.

"Kes sesini Care! Bu havada beni kampa çıkartan kimdi ha?"

İçimden ona kahkahalarla güldüm. Şapşalın önde gideniydi.

"Sendin, benim unutkan ve sinirli sevgilim." Onun bana bu teklifi ederkenki cümlelerini ona aynen ilettim işin komik tarafı sesimi kalınlaştırınca neredeyse sesim Cameron'un sesi gibi çıkıyordu.

"Care, seni kurtlara ve ayılara yem edeceğim eğlenceli bir kamp gecesine ne dersin?"

Ayılar ve kurtlar. Ne kadar romantik olabilirse o kadar romantikti o gece. Bunları kafamdan kovup, etrafa iyice bakmaya başladım. Yanımdan geçen hızlı arabaların hiçbiri benden şüphelenmezdi. O yüzden birilerinin beni görmesine teşebbüs bile etmedim.

Sonra yaklaşık 2 saat bekledim. En sonunda koltuğa kıvrılıp uyudum.

Aramıza yeni katılanlar için teşekkür edip, oy vermelerini rica ediyorum. Ve tabiiki, sizi seviyorum :)

(Geç kalma için özür dilerim ^_^)

DeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin