Hiçbir zaman gözü yükseklerde olan bir insan olmadım. Her zaman bana ait olan bir şeyi haketmek için çabaladım. İnsanları kırmaktan hep korktum, kaçtım. Keşke kaçmasaydım... Kırmaya en çok korktuğum insan beni paramparça yaptı. Ne tam olarak bana geldi, ne de benden gitti. Zaten hiç gelmeyen bir insan nasıl gidebilirdi ki? O bana gelmediği için ben ona geldim. Onun olduğu şehire, onu daha fazla görebilme imkanımın olduğu bir yere geldim. Gözlerim aylar sonra bir işe yarayacak onu görerek. Belki de aynı şehirde olsak bile göremeyeceğim onu. Ama en azından umut var. Küçücük bir umut için bile hayatımı değiştirecek kadar sevdim ben. Doğduğum şehirden, ona sarıldığım sokaklardan vazgeçtim. Ne garip değil mi? Onu özlüyorum ama yanına gidemiyorum. Hoş, gitsem de o artık benim özlediğim halinde değil. Boynundaki eşsiz kokuyu anımsıyorum. O kokuyu anımsadıkça ciğerlerim acıyor. Bir koku insanın ciğerlerini nasıl böylesine yakabilir ki? "Ait olamayacağın birine ait hissetme." derdi rahmetli Tufan abi. Felsefeci olmasına rağmen daha çok aşk acısı çeken insan konuşması yapardı. Söyledikleri her zaman mantıklı gelirdi. Çok yardımı dokunmuştu bana ve benim gibi üzülen insanlara...
Tufan abinin her buluştuğumuzda tekrar ettiği sözleri ben yine başaramamıştım. Evet, kendimi ait olamayacağım birine ait hissetmiştim. Hisler insanın elinde mi? Bir insan hislerini kontrol altına alabilir mi? Ait olmak istemesem de böyle olur muydu? Bilmiyorum. Bana ilk güldüğü andan beri ona ait olmak istemiştim. Her zaman aşkın gereksiz olduğunu savunurdum. Hâlâ da öyle. Evet, bana göre aşk dünyanın en gereksiz duygusu. Neden bir başkasını hayatının merkezine koyarsın ki? Ben bunu kendime çok sordum. Doğan neden benim hayatımın merkezinde? Ama hiçbir cevap bulamadım. Cevapsız kalmış sorularımın hepsi Doğan ile ilgiliydi. O sorulara cevap bulmam için Doğan'la konuşmam gerekiyordu. Sıkıntılı bir nefes verip ayrıldım camın önünden. Düşününce elime bir şey geçmediğini bile bile düşünmek istemiyorum. Eğer bir çözüm bulabilecek olsam daha çok düşünürüm ama sanki tüm çözüm yolları kapanmış gibi. Düşündükçe her şey daha kötü oluyor.
"Yine nereye daldın?" Asya'nın sesiyle gözlerim onu buldu. Yurttaki tek arkadaşım Asya idi. Diğerleriyle sık sık tartışırdım. Asya da benim gibi olduğu için onunla anlaşmakta zorlanmamıştım. "Düşünüyordum."
"Kitap fuarı varmış. Gidelim mi?"
"Fuara gidince çok para harcıyoruz Asya. Para biriktirmemiz lazım, biliyorsun."
"Bence yurtta kalmayı bir an önce kabullenmelisin." dedi Asya oturduğu koltukta geriye doğru yaslanırken.
Burda kalmayı kabullenmek benim için çok zordu. "Kesinlikle olmaz. Burada kalırsak katil olacağız. Anlamıyor musun?"
"Kaderde varsa ona da razıyım." Dişlerini göstererek gülmesine karşılık gözlerimi devirdim.
"Asya, gerçekten yurttan kurtulmamız gerekiyor. Bunu sende biliyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CIPA
ChickLitHayatım normaldi, ona aşıkken, onunla oturup konuşmadan, içini bilmeden her şey normaldi. Doğan Alas, hissedemediği her acıyı onun yerine hissetmeyi öğreniyorum. Sıradan geçen günlerim, okula gelip beni almasıyla bitmişti. Biz yaklaşmıştık ya birbir...