C3

119 75 1
                                    

Geçen saatler, bugün mü yakmaya başlamıştı içimi? Onu görmemin üzerinden tam dört saat geçmişti. Barkın ve Asya içerde olsa da ben kendimi rastgele bir odaya hapsetmiştim. Düşünmek istiyordum. Kalbimi duymak istiyordum. Ne hissetmişti kalbim? Yokluğuna alışğım bir adamı görünce cayır cayır yanmıştı. Gözlerim, beynime bir türlü itaat etmemişti. Gözlerim sanki onun gözleriymiş gibi benden bağımsız hareket etmişti. Bütün bedenimin kontrolü onun eline geçmişti. Ruhum, yattığı derin uykudan uyanmıştı bugün. Onur'un benimle buluşma sebebi Doğan değildi, buna inanmıştım. Ancak, şu an Onur'la ablamın barışş olması da zerre umrumda değildi. Sanki her şey en başa sarmıştı. Yaşadığımız her şeyi tek tek anımsıyordum. Gözümün önüne bir perde çekilmişti ve o perde sadece yeni anılarla kalkacak gibiydi. Tekrar toparlanabilecek miydim, alışabilecek miydim?

Konuşmak istediğini söylemişti. Konuşursak bir şey değişir miydi? Ona tutunan gözlerim, dilimi çözemez miydi yine onun için? Çözemedi.

Yerdeki garip desenleri olan halıyı ayaklarımla ittirirken bir yandan kafamın içindekilerle uğraşıyordum. Düşünmeden durabilir miydik? Bazı şeyleri düşünmekten kurtulmanın yolu neydi? Sanki her an geriye dönüyormuş gibiydim. İlerlemek istedikçe hayat beni daha da geriye atıp ordan başlatıyordu. Kalbim yangın yeriydi ve ben bunu engelleyemiyordum. Ne yapmam gerektiğini ya da nasıl davranmam gerektiğini de bilmediğim için harekete geçemiyordum. Yorgundum, aynı zamanda çok kızgındım, Doğan'a. Ben onu uyutmuştum bir süreliğine. Neden uyandırdı ki kendisini?

Başımı ellerinin arasına hapsedip sıkmaya başladım. Düşünmek, intiharın en büyük girişimi olabilirdi. Düşünmek istesem bile, çözüm yolu bulamayacağım binlerce şey vardı. O kalbini herkese açıp bana kapalı tutmamış mıydı? Şimdi görmemin ne önemi vardı? Devre dışı bıraktığım beynimi etkinleştirip elimi kalbimin üzerine koydum. "Özür dilerim, ama ben senin hislerinle başa çıkamıyorum." Başından beri devre dışı bırakmam gereken tek organım kalbimdi. Bu ruhu uyandıran da, derin bir azaba gönderen de kalbimdi, hislerimdi.

Odanın kapısı çaldığında oturduğum duvarın dibinden hızla kalktım. Gelen Asya'ydı. İçeri girip odanın kapısını yavaşça kapattıktan sonra pencerenin yanında duran büyük koltuğu işaret etti. Sesimi çıkartmadan koltuğa doğru ilerledim. Ne olacaktı, Asya bana ne diyecekti, bilmiyordum. Ancak bir şeylere ihtiyacım olduğunu çok iyi biliyordum. Beni o sesin, o gözlerin etkisinden kurtarmaları gerekiyordu. Bu yaşıma kadar hiçbir şeyi tek başıma halledememiştim zaten. Doğan gibi büyük bir enkazı da içimde başaramayacağımı biliyordum. Ama belki yapabilseydim, o zaman her şey daha farklı olurdu.

"Barkın, seni çok merak ediyor."

Gözlerimi istemsiz olarak devirdim. "Beni merak ediyorsa buraya o da gelebilirdi." Asya'nın bana dümdüz bakmaya devam ettiğini görünce, "Gelemez miydi?" diye sormadan edemedim.

CIPAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin