Kim istemezdi ki yaşadığı her şeyin basit bir rüyadan ibaret olmasını? Son yıllarım, her gün uyanırken bir önceki günün acısının basit bir rüya olmasını isteyerek geçti. Ancak, her sabah uyandığımda aslında öyle olmadığını yeniden anlıyordum.
Yattığım yatakta doğruldum. Gece yine pijamalarımı giymeyi unutmuştum. Zaten son zamanlarda tam bir pasaklıydım. Üstümü değiştirmeye bile üşeniyorum. Dolabımdan siyah bir tayt ve beyaz bir tişört çıkartıp üstümü değiştirdim. Odanın bir köşesinde duran kirli sepetine çıkarttığım kıyafetleri koyduktan sonra odadan çıktım. Henüz kimse uyanmamıştı ama benim bir buçuk saat sonra dersim vardı. Kendime bir kahve yaparken bir yandan da hızlı hızlı kahvaltıyı hazırlamaya başladım.
Kahvaltıyı hazırladıktan sonra kahvemi alıp apartmandan çıktım. Önündeki banka oturup ellerimle kupayı çevreledim. Uzun süredir yapmayı düşündüğüm bir şeydi bu.
Bir süre gözlerimi kapatıp öylece bekledim. Hiç kendimden bahsetmedim. Benim ailem elbette vardı. Ancak, buraya geldiğimden beri hiç aramamışlardı beni. Bunu sorgulamadım. Onlar aramadı, bende aramadım. Korkuyordum çünkü, babamla konuşurken bile korkuyordum. Utanıyordum, bağırır diye çekiniyordum. Elbette babamı seviyordum, elbette annemi seviyordum ama onları sevmediğim bir yanım daha vardı. Çocuk kalan yanım.
Annem, hep ablamı benden daha çok severdi. Bu basit kardeş kıskançlığı değildi. Ablamı hiç kıskanmazdım böyle konularda. Ama görebiliyordum, ablam onlar için daha önemliydi. Babam içinde durum aynıydı. Ablama 'aşkım, kızım' gibi şeyler söylerdi. Bana ise sadece küfür ederdi. Ben, çocukluğumdan bugüne kadar sevildiğimi hissedememiştim. Doğan, en çok sevgiye ihtiyacım olduğu anlarda çıkmıştı karşıma. Sevgi, sevgili yok dediğim anlarda. İlk görüşte aşkı çok saçma bulduğum anlarda...
Ama o gün, ordan içeri girince inandığım bütün doğrularım silindi, yanlışlarım doğru geldi. İlk görüşte aşk, doğruydu. Kaçardınız ama sonunda yine ona yakalanırdınnız. Ben Doğan'ı ilk gördüğümde farkındaydım her şeyin. Kaçmaya çalıştım ama başarılı olamadım. Belki de olmak istemedim. Çünkü Doğan bana o kadar iyi geliyordu ki, mesajlaşırken bile nerede olduğumu unutuyordum.
Evimde, hiçbir zaman rahat olamamıştım. Ama onunla konuşmaya başladığımda sadece gülümsüyordum. Mesela, o her şeyden habersiz sarılırdı ya bana, o sarılış bana güç verirdi. Ben Doğan Alas'ın yanında unutuyordum her şeyi. Doğan Alas bana çok iyi geliyordu.
"Günaydın," diyerek yanıma oturan çocuğa baktım. Tanımıyordum, hiç de gördüğüm bir tip değildi. Yine de ayıp olmasın diye "Günaydın." diye karşılık verdim.
"Burada mı oturuyorsun?" dedi kaşlarıyla arkamızdaki apartmanı işaret ederek. Başımı salladım ve dakikalardır elimde tuttuğum kahveden koca bir yudum aldım. "Ben de." dedi sessizce. "Buraya oturdum ama rahatsız olduysan kalkabilirim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CIPA
ChickLitHayatım normaldi, ona aşıkken, onunla oturup konuşmadan, içini bilmeden her şey normaldi. Doğan Alas, hissedemediği her acıyı onun yerine hissetmeyi öğreniyorum. Sıradan geçen günlerim, okula gelip beni almasıyla bitmişti. Biz yaklaşmıştık ya birbir...