Willow ayaklarını sallamaya devam etti ve önündeki çocuktan bakışlarını kaçırdı. Açık kahverengi saçlı, yuvarlak gözlüklere sahip, beş yaşındaki erkek çocuğu biraz ötesinde oturuyor ve elleriyle oynuyordu.
"Oliver'ın birazdan geleceğine eminim," dedi Willow, garip sessizliği bozmak amaçlı. Çocuk yavaşça başını salladı ve Willow, telefonunu çıkardı.
"Nerede kaldınız?"
Mesajı annesine gönderdikten sonra, ablası Lizzy'nin bir an önce duştan çıkmasını diledi. Lizzy'nin evindelerdi ve Oliver'ın oğlu Archie de buradaydı. Oliver'ın bir çocuğu olduğunu öğreneli bir hafta olmuştu. Ertesi gün Lily ile birlikte Taylor'la görüşmeye giden adam, en sonunda Archie'nin Lizzy ve Willow'la da tanışması gerektiğine karar vermişti.
Lily de bu kararı desteklemişti. Bu yüzden Lizzy'nin evinde toplanacaklardı. Ancak Oliver, gecenin çok özel olmasını istediğinden servis yapmayan bir restoran bulmuştu ve yemeği almak için gitmişti. Lily de onunla gitmişti çünkü görünüşe göre Archie'ye alacağı hediyeler vardı.
Lizzy ise çekimden geldiğinden, önce bir duş alması gerektiğini söylemişti. Bu yüzden Willow ve Archie, Lizzy'nin büyük malikânesinin oturma odasında garip bir sessizlik içinde oturuyorlardı.
"Çizgi film sever misin?" diye sordu Willow, çocuk fazlasıyla çekingene benziyordu. Archie başını kaldırdı ve lacivert gözlerini Willow'a dikip, başını salladı.
Oliver'ı kesinlikle anımsatıyordu o yüzden Willow'un bu konuda pek bir şüphesi yoktu. Ancak adam, bir dna testi istemişti ve sonuçları almak biraz sürecekti.
Willow kalkarak televizyonu açtı ve bir çizgi film kanalı bulmaya çalıştı ama akşam olduğundan, çoğu uyku moduna geçmiş gibiydi. Dönüp Archie'ye gülümseyen Willow, "Merak etme," dedi. "İnternetten bir şeyler açabiliriz."
Archie başını salladı ve Willow bir çizgi film bulmaya koyuldu ancak internet bağlantısı yoktu. Kaşlarını çatan genç kadın tekrar denedi.
Derin bir nefes veren Willow, Lizzy'nin içeri girdiğini işitti.
"Ne yapıyorsun? İnterneti mi deniyorsun? Geçen hafta büyük bir ağ çöküntüsü oldu, hâlâ tamir edemediler."
Willow ablasına kaşlarını çatarak döndü, Lizzy gayet rahat giyinmişti ve elindeki havluyla saçlarını kuruluyordu.
"Milyon dolarlık bir evde yaşıyorsun ama internet bağlantın mı yok?"
Lizzy bunun üzerine genişçe gülümsedi.
"Evet, ironiye bakar mısın?"
Willow omuzlarını çökertti ve Archie'ye gülümsedikten sonra ablasının yanına gelerek fısıldadı.
"Nerede kaldın? Neden beni onunla yalnız bıraktın? Ne yapacağımı bilemedim."
"Neyden bahsediyorsun?" Lizzy kaşlarını çattı, o da fısıldıyordu. "Aramızda çocuklarla en iyi anlaşan sensin."
"Kız çocuklarıyla neler yapmam gerektiğini biliyorum ama erkek çocuklarıyla ne oynanır bir fikrim yok."
Bunun üzerine Lizzy kollarını göğsünde birleştirdi, Willow'a inanmadığı belliydi.
"O henüz yabancı olduğu ve aileye gireceği için mi böyle davranıyorsun?"
"Saçmalama Lizzy, çocuklara kin duymayacağımı bilirsin."
"Biliyorum ama... Başkalarının çocuklarıyla yakınlaşmak kolay olabilir ama ailene girecek, kardeşin olan bir çocukla?"
Willow'un gözleri irice açıldı. Hâlâ bu konsepte alışamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEO
RomanceHollywood'un en ünlü ailesinin en içe kapanık bireyi Willow Brown, bir partide aylar önce gördüğü adama vurulur. Leo Hunt, ünlü bir aktör, yazar ve Willow'un gördüğü en yakışıklı erkektir. Üstelik o mükemmel sesiyle kendisine Jane Austen'den alıntıl...