12. Bölüm

5.5K 539 52
                                    



Willow yatağında uzanır pozisyonunu bozmadı ve telefonunu eline aldı. Sol tarafına yatmış olan genç kadın, upuzun pencerelerden içeri giren ışığa aldırmadı. Odası, daha doğrusu evi, her zamankinden daha sessiz gibiydi. Willow dün öğlenden beri uzandığını biliyordu ama kalkmadı, kalmak istemedi. İstese de becerebileceğinden emin değildi zaten.

Telefonu birkaç saat önce çalmaya başladığından ve Willow kimseyle konuşmak istemediğinden, onu kapatmıştı. Telefonunu açan genç kadın, ölü gözlerle aniden ekrana dolan bildirimlere baktı.

Bir çok sesli mesajı olduğunu gören Willow, içinde kaldığını hissettiği son enerjiyle düğmeye bastı ve hoparlöre aldı. Telesekreterin mesajı, kısa bir sessizlikten sonra çalmaya başladı.

"Willow? Telefonun neden kapalı? Her neyse, projelerin hakkında konuşmamız gerek."

Menajerinin sesi odaya dolarken Willow telefonu yatağa bıraktı ve boş gözlerle pencereden dışarıyı izledi. Dün sabah gözlerini açtığında Willow, göğsüne biri oturmuş gibi hissederken, işlerin yine kötüye gitmeye başladığını hissetmişti.

Ancak artık savaşmak için bile çok yorgundu.

"Tayfun'u çeken adamlar bize ulaştı ve fikirlerini dinlememizin iyi olabileceğini düşünüyorum. Lütfen beni ara."

Araya bir müzik sesi girdi ve Willow, ablasının sesini duydu.

"Willow! Kusura bakma, dün gece aramanı kaçırmışım. Colin'le dışarıdaydık ve telefonu elime hiç almadım. Ne yapıyorsun? Yarın akşam yemek yiyelim mi? Sen, ben, annem... Mesajımı aldığında geri dön!"

Willow yatağında iyice kıvrıldı ve bacaklarını kendisine doğru çekti. Başına yerleşmek üzere olan ağrıyı hissedebiliyordu ve göz kapakları ağır hissettiriyordu ama tüm vücudundaki ağırlıkla karşılaştırıldığında, bu önemsizdi.

Kısa bir müzik sesinden sonra bu sefer odayı Lily'nin canlı sesi doldurdu.

"Willow! Telefonun neden kapalı? Archie'ye bir hoşgeldin partisi düzenlemeliyiz. Sen organizasyon işlerini seversin. O yüzden bu mesajı alınca beni ara!"

Willow gözlerinin hafiften dolduğunu hissetti ama ağlamadı. Ağlamak için bir nedeni de yoktu zaten.

Birkaç sesli mesaj sonrasında, Leo'nun sesi odayı doldurdu.

"Hâlâ telesekreter kullandığına inanamıyorum... Her neyse. Mesajlarımı almadın mı? Sana senaryonun yeni sayfalarını gönderdim. Kontrol edip, düşüncelerini yazarsan sevinirim. Sonra görüşürüz."

Willow, arkasına uzandı ve yastıklardan tekini alıp, sıkıca sarıldı. Telefonunu kapamak için eline alan Willow, yeni bir mail geldiğini gördü. Editörü, yeni kitabını yayınlamak için sabırsızlandıklarını ve kitabın çok iyi olduğunu yazmıştı. Normal bir günde bu, Willow'u mutlu ederdi. Willow telefonunun tuşuna bastı ve telefonu kapatıp, yatağında diğer yana dönerek yastığına sarıldı.

Çok uykulu hissediyordu ki dün sabahtan beri yatağından çıkmadığından, bu saçmaydı. Willow gözlerini yumdu ve kendisini –tekrar- uyumaya zorladı. Yirmi saatlik rekorunu kırabileceğine emindi.

Ancak on beş dakikalık boş çabalar ve mesanesi, genç kadına bundan vazgeçmesini söyledi. Oflayan Willow, yataktan zorla kalktı ve ayağına tonlarca ağırlık bağlanmış gibi banyoya gitti.

Hızlı bir duş alan Willow, dişini fırçalarken aynadan kendisine baktı. Gözleri, fazla uyumaktan, biraz şişti ancak makyajın kapatamayacağı bir şey değildi. Saçını hafifçe ıslatan genç kadın, aynanın önünde, yüzüne bir gülümseme yerleştirdi ve derin bir nefes aldı.

LEOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin