Belki güneş bir gün bizim için doğar..
Belki korkuları hayallerimiz boğar..
O masal günü gelinceye kadar..Bölüm şarkısı; Feridun Düzağaç - Beni Bırakma
~~~
Minseok..
Kapının önüne geldiğimde korkum tüm bedenimi sarmıştı. 'Ya uyanıksa, ya beni gördüğünde ona daha çok zarar verirsem?' diye düşündüm ama ona ait özlememim geri adım atmama engel olmuştu. Hava kararmak üzereydi, eğer şu an herhangi bir perde açık olsa güneş tam da Jongdae'nin sevdiği zamanındaydı. Sarının turuncuya çaldığı o zamanda.
İlk önce derin bir nefes alıp yıllardır adım atmadığım evin kapısının kilidini açtım yavaşça. Görünürde kimse yok gibiydi ama direk geniş salona açılan kapıyla, yere yığılmış tonla alkol şişesi ve buram buram leş kokusu salonla oldukça bütün halindeydi. Kim bilir ne durumdaydı sevgilim de, tonla alkol tüketmişti daha önce ağızına bile sürmezken. Yere atılmış buruşmuş kağıtların arasından ilerleyerek masanın üzerinde duran mürekkebi dağılmış mektubu aldım. Okuması zordu, muhtemelen göz yaşlarıyla donatmıştı Jongdae onu. Tek anladığım özlediğiydi, beni çok özlediğiydi. Yanağımdan süzelen yaşla fısıldadım.
"Ben de seni özledim bebeğim, hem de çok özledim.'
Salonda kimsenin olmayışına karşın mektubu yerine bırakıp adımlarımı üst kata yatak odasına doğru çevirdim. İçeri girdiğim de Jongdae yatağımızda uyuyordu ya da tonla göz yaşı arasında uyuya kalmıştı bilmiyorum ama tıpkı bir melek gibiydi ve diğer melekleri kıskandıracak kadar güzeldi.
Sesizce yanına doğru ilerledim, ona dokunmayı özlemiştim. Onu sevmeyi, ona bunu hissettirmeyi çok özlemiştim. O yatağımızda üzerinde bana ait mavi gömleğime sarınmış tek başına yatarken önünde dizlerimin üzerine çöktüm ve saçlarını okşarken kafamdaki şapkayı çıkarttım.
Göz çevresinin morluğu bu loş oda da bile belli oluyordu, kaç gündür uyumuyordu veya ağlıyordu acaba? Ya da kaç şişe içmişti arka arkaya, ne kadar sarhoştu?
Parmaklarım özlemişti saçlarının kızıllığında gezinmeyi, bu yanağımdan süzülen yaşlardan belliydi. Uyandıracak olmanın korkusu ile dikkatle bir öpücük kondurdum çiçek kokan saçlarına, aynı zamanda kokusunu içime doldururken.
Ne güzeldi seni sevmek, ne güzeldi kokunda huzuru bulmak sevgilim ve ben bunlardan mahrum kalmayı hak edecek her günahı işlemiştim sensizliğin kollarında.
Bir öpücük, iki öpücük ve derin bir nefesi içime çektim, tekrar dışarı bırakmamak üzere. Saçlarından yanağına doğru nüfus etti parmaklarım, o güneş kadar ışıltılı tenini özlemişti bunca onsuzlukta çünkü. Göz yaşlarımı tutamazken fısıldadım.
"Özür dilerim Jongdae, sana verdiğim sözleri tutamadım. Bana 'her şeyi yap sadece beni bırakma' demiştin ben hiçbir şey yapmayıp sadece seni bıraktım. Her şeyden korumaya çalışırken canını en çok ben yaktım."
Jongdae'nin yatakta hareketlenip mırıldanmasıyla nefes bile almayı unuttum o an, elimi yanağından çekerken.
"Min, mmmh lütfen bırakma beni."
Dudaklarından dökülen cümleler içimi parçalamaya yetiyordu, çünkü ben onu hiç bırakmamıştım ki. Sadece korumak istemiştim başına gelebiliceklerden ama elimde olmadan en büyük zararı ben vermiştim ona.
