Fleur De Cerisier

103 20 30
                                    

Bu bölüm adım adım yazılacaktır. Jun'un babasını çökertme ve kurtulma olarak bölüm içinde partlara ayıracağım.
İyi okumalar💋

Bölüm şarkısı benden tüm Retro severlere🍂

~~~

Minseok..

Kalıbına sığmayan bir ruh, asi bir zihin, gördüğü her şeyle dalga geçen bir göz, duymazdan gelen bir kulak, fazlalık deli cesareti, kaybetme korkusu ve sevgi dolu ama kontrollü bir kalp. Sadece bunlardan ibarettik. Hiçbirimizin ekstra bir özelliği yoktu. Jongdae hariç, o bir melekle eş değerdi. Başına ne gelirse gelsin, kim ona zarar verirse versin iyi kalmayı başarabilen bir ruha sahipti o. Her zaman gülümseyecek bir yol bulabilirdi yerli yersiz zamanlarda. Jongdae ile tanışmak en büyük şansımdı, evlenmekse Tanrı'nın bana sunduğu son ödüldü.

Annemi kaybetmeden önce fazla normal bir hayatım vardı, iyi bir aile hayatım ve bana gösterdikleri sevgileri vardı. Onun gidişiyle bir şeyler değişti, dünyam tepetaklak oldu bir anda. Annemle beraber babamda gitti benden sanırım, orasını bende pek bilmiyorum. Sonrası daha da karışık, babam hiç aşık olmaması gerek birine tutuldu annemden sonra. Kaderlerinde birlikte olmak yoktu ama aldırış etmediler. Hep o kadını kurtarabileceğine inandı, o kadını ve küçük oğlunu belanın kendisi olan bir adamdan. Kurtaramadı, kadın aşkı uğruna bir katilin kollarında can verdi yıllar sonra. Babam dağıldı, duyduğu an ruhu çekildi sanki o kadınla beraber. Sevdiği iki kadını da almıştı Tanrı ondan.

Birr süre sonra benim için güçlü olması gerektiğini fark etti ve şirketin başında güçle durdu. Her şeyi bana bırakana kadar vazgeçmemeyi denedi. Hayatım tekrar normale döndü sayılırdı, sadece o beladan kaçmak için adımı değiştirmem gerekmişti. Artık Xiumin değil, Minseok'dum. Peşimde beni öldürmek isteyen bir adam dışında normal bir hayatım vardı.

Üniversiteye gittim. Yanımda hep Sehun vardı, kendimi bildim bileli. Sonra onunla tanıştım, meleğimle. İlk görüşte vuruldum ona, biraz fazla nazlıydı ama zamanla aşık olmuştu bana. Ona evlenme teklifi ettiğimde karşısında nefesim kesildi sanmıştım, kabul etmeyecek korkusu yiyip bitirmişti beni. Korkumun yersiz olduğunuysa dudaklarının dudaklarıma temasıyla fark etmiştim. Artık Jongdae tamamiyle benimdi, zamanla çevremiz genişledi. Jongin ve Kyungsoo tamamen hayatıma dahil, işten çok arkadaşlık oldu bizimkisi. Birbirleri için her şeyden vazgeçen bir ruhları vardı. Dostlarım vardı, iyi bir kariyerim, mutlu bir evliliğim. Unuttuğum bir şey de vardı ama Kim erkekleri sevdiklerine kavuşamazdı ve ben Jongdae'yi terk etmek zorundaydım. Kaçtım, onu korumak için ondan kaçtım. Saçının bir teline zarar gelse dünyayı karşıma alacağım adamın her zerresine ben zarar verdim.

Bizim kaderimizse babamınkinden biraz daha farklıydı. Ben ona tekrar kavuşmuştum ve bırakmaya hiç niyetim yok. İkinci şansımda hiç güvenmediğim insanlara onunla güvenmeyi öğrendim. Ben beni öldürmek isteyen bir adamın oğluna ve Jongdae'ye psikopatça aşık bir adama yine onunla güvendim. Bu güvenimin boşa çıkamasını beklesemde hep, yanılmıştım. Jongdae yine haklıydı, insanlar değişirdi. İnsanlar sadece sevgiye muhtaçtı ve biz Junmyeon'a o anne sevgisini vermiştik, babamın kurtarmaya fırsat bulamadığı o küçük çocuğu biz kurtarmıştık.

Şimdiyse bu harabe depodaydık. Morada karşımızda Junmyeon ve benim silahımın tam ucundaydı. Jongdae bizim arkamızda, meleğim tüm gücü ve öfkesiyle her şeyin bitişini bekliyordu. İçeri hep beraber girip, tüm adamları etkisiz hale getirmiştik Kyungsoo'nun öğrettikleri ve insanı günlerce uyutabilecek serumu sayesinde. Tüm adamları ya uyuyordu ya hafif yaralı ve bağlıydı. Morada'dan daha güçlüydük artık. Dağıldıktan sonra diğerleriyle iletişimimiz kesilmişti ama iyi olduklarını hissedebiliyordum, Kyungsoo yanlarındaydı. Artık bitmişti, Morada'nın kaçacak hiçbir yeri yoktu. Birazdan polisler gelecekti ve onu alacaklardı, size anlattığım kısa hikayem burada sonlanacaktı ve biz hayalini kurduğumuz o hayata kavuşacaktık.

Retrouvailles/xiuchenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin