Clous de Girofle

146 16 14
                                    

Jongdae..

Dün akşamki mükemmel gecenin ve kanepede Minseok'un üzerinde uyuya kalmamın ardından, sabahın erken saatlerinde uyandığımda yatak odasında evlilik teklifi aldığım bir adam tarafından terkedilmiş olmayı beklemiyordum. Muhtemelen top patlasa uyanmadığım için, ki huzurla uyuduğum zamanlar asla, Minseok gece beni kucaklayıp odamıza çıkartmıştı. Aslında bu iyiydi, diğerleri sabah olurda çat kapı gelirlerse bizi çırılçıplak salon ortasında görmemiş olacaklardı. Tek sorun biricik eşik ortada yoktu, ben evlenme teklifi aldığımın sabahı koskoca yatakta yapayalnızdım. Onu elime geçirdiğimde bunun hesabını sormadan bırakmayacaktım. Hatta belki de tekrar evlenmeden vazgeçmeliydim ondan.

Hızla yataktan kalkıp üzerime Minseok'un dolabından siyah bir eşofman ve mavi kısa kollu bir tişört geçirdim. Ev oldukça sıcaktı ya da bilmiyorum ben hala dünün etkisindeydim. Banyoya geçip dağınık sarı saçlarımı da düzeltip, yüzüme bir su çarptım. Saat daha dokuzdu, normal şartlarda hala evde yalnız olmamız gerekirdi. Minseok'un mutfakta kahvaltı hazırladığını umarak odadan çıktım. Yürümemde kalçamdaki hafif yanmadan dolayı küçük sıkıntılar vardı ama çaktırmamaya çalışıyordum. Anlaşılan Minseok beni gerçekten çok özlemişti. Merdivenlere geldiğimde arka odadan çıkan Kyungsoo ile korktum.

"Jongdae, uyanmışsın. Günaydın, güzel haberi aldım tekrar mutluluklar. Korkuttuğum içinde özür dilerim."

Birilerinin evde olmasını beklemediğim için onu görmemle hayal kırıklığına uğramıştım ama belli etmeden sadece gülümsedim. Eşimle biraz daha başbaşa kalabilmek ne kadar zordu.

"Şey sorun değil, sadece beklemiyorum evde olmanızı ve teşekkür ederim. Umarım artık hep mutlu oluruz."

"Umarım."

Kyungsoo tam yanımdan geçip gidecekken kolunu yakaladım. Minseok'un nerede olduğunu merak etmişti ve evde deli gibi onun ismini bağıramazdım.

"Bu arada Minseok nerede? Uyandığımda yanımda yoktu, merak ettim."

İlginç bir şekilde sorduğum soruyla duraksadı. Cevap vermekte kararsızdı, hatta elinde olsa cevap vermemeyi seçeceği gözle görülür bir gerçekti. Sesizliğine karşı kaşlarımı çattım. Yine bir haltlar dönüyordu bu evde.

"Zor bir soru değildi Soo. Eğer sen söylemezsen, nasıl olsa aşağıya ineceğim."

"Minseok bu kadar erken uyanmanı beklemiyordu."

Endişeyle söylemişti ve bu beni daha da işkillendirmişti. Sesim de en az yüz ifadem kadar sertleşmişti.

"Bu ne demek şimdi? Yine benden gizli ne karıştırıyor o?"

"Bir şey karıştırmıyor, sadece..."

"Sadece ne?"

Lafını kesip otoriter bir şekilde sordum.

"Hani Sehun'un dün bahsettiği kız vardıya, adı neydi? Hani şu defteri getirecek olan."

"Sun-he!"

Öfkeyle söylemiştim çünkü o kızı ve Minseok'a olan platonik takıntısını hatırladıkça bile deliye dönüyordum. Minseok ilk anlattığı zamanda delirmiştim içten içi ve bu hala böyleydi. Minseok istemedikçe yıllarca sülük gibi yakasına yapışmıştı ve en son ben aralarına girince vazgeçmişti yani öyle göstermişti. Benimleyken bile sırnaşıklığına devam eden bir kız, nasıl ondan vazgeçmiş olabilirdiki. Saçmalık. Her ne oluyorsa hemen duruma el koymalıydım.

"Heh evet, işte o kız. Sabah geldi, şimdi bahçede konuşuyorlar."

"Sen neden buradasın ve ben neden uyandırılmıyorum acaba?"

Retrouvailles/xiuchenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin