Seni, sen giderken gelen yağmurlara emanet ettim, o çok sevdiğin kır çiçeklerine..
Vazgeçerek sonbahardan, seni taze ilk baharlara emanet ettim..
Seni çıkmaz sokaklardan uzun yollara,
karanlıktan, aydınlığa emanet ettim..
Derinlerden, bulutlara, siyahlardan, beyazlara emanet ettim..
Tüm yazgıları silip ellerimle, seni başka bir kadere emanet ettim..
Seni kendimden sakınıp, bir Başka kalbe emanet ettim..
Seni bir felaketten esirgeyip, bir umuda emanet ettim..Cem Adrian- Halil Sezai = Buruk (ayrıca bölüm şarkısı)
3 yıl sonra..
Jongdae...
Vazgeçmiştim yani artık mantığım kalbimi görmezden geliyordu. Onu sevmeyi sevmiyordum ve sevmek istemiyordum. Aslında içerden bakıldığında hala onu seviyordum ama mantığımdan taraf olup görmezden gelmek işime geliyordu. Onu sevmek hastalık gibiydi ve bir tedavisi yoktu,varsa da ulaşılmazdı. Onu sevmek öldürürdü, bense yaşamayı seçmek zorunda bırakılmıştım onsuzluğun kollarında.
Aradan 3 yıl geçmiş ve benim Minseok'u düşünmediğim tek bir gün bile olmamıştı ama bu genelde hep gizli saklı olurdu. Bazense Kyungsoo ve Lay ile konuşurdum, oda konuştuklarımızı Chan ve Baek ikilisine anlatmamaları şartıylaydı. Lay benim hem arkadaşım hemde bir psikoluktu, deli olduğumdan veya depresyonda olduğum için falan gitmiyordum ona. Sadece hayatımda dışardan bir göze ihtiyacım vardı ve ben de hastam olmadığı zamanlarda onunla sohbet ediyordum.
Bu geçen yıllarda mutlu olmam için çok çabalamıştı Chan, başarılı da olmuştu aslında, en azından dışarıdan görünen buydu. İçimi ben bile önemsemezken diğer insanların bilmesine gerek yoktu.
Bak gördün mü sevgilim artık kendimi bile görmezden gelebiliyorum, seni görmezden gelmek artık çok daha az can yakıcı..
Öğleden sonra 3 gibi hastalarımı bitirmiş, Lay'i arayıp müsait olup olmadığını öğrendim. Gelmemi söyledi ve hemen yanına gittim.
Kapıyı tıklatıp içeri girdiğimde, dikkatle masasına yayılmış kağıtlara göz atıyor, sol elindeyse kalemini çeviriyordu. Benim her gün aynı şeyleri anlatıp onu yıpratmalarıma rağmen hala yakışıklılığından bir şey kaybetmemişti. Yanları kısa siyah saçları, büyük yuvarlak sayılacak gözlükleri ve üzerine giydiği beyaz önlüğüyle oldukça karizmatikti.
Öksürerek dudaklarımı araladım, oda beni görmesiyle kocaman gamzeleriyle gülümsedi.
"Öhöhöm.. Meşgul olduğu neden söylemedin? Bilsem gelmezdim Lay."
"Eğer olsaydım söylerdim zaten Jongdae, gel içeri sadece birkaç hastamla ilgili yazıya döktüğüm şeyleri inceliyordum."
Eliyle karşısındaki koltuğa oturmamı işaret etti ve önünde yayılmış kağıtları toparladı.
"Şey sen hiç toparlanma, ben gideyim başaka zaman gelirim. Aynı hastanedeyiz zaten değil mi?"
"Eğer kaçmak istiyorsan bir şey diyemem Jongdae, gidebilirsin ama içine atıp kaçmanın sana bir faydası olmaz."
Kaşlarımı çattım ve söylediklerine karşılık verdim.
"Kaçmıyorum Lay, sadece seni işinden alıkoymak istemedim."
"Hadi ama Jongdae, kaçtığını anlamak için psikolog olmaya gerek yok. Üç yıl oldu Jongdae koskoca üç yıl, daha ne kadar kaçacaksın."
"Lay ben ne yapmalıyım bilmiyorum."
Oturduğu yerden ayağa kalktı ve omzumdan tutup benim biraz önce işaret ettiği koltuğa oturtu. Kendisi de masanın ardındaki koltuk yerine karşımda duran koltuğa ilişti ve kafamdakileri öğrenmeye çalıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/146886928-288-k355008.jpg)